.

Çocuktuk biz de.. Hem de ne çocuk..! Bir avuç arıydık bir aralar. Şimdilerin çocukları gibi değildik yani..
Dünyanın başına musallat olan ölümcül virüs nedeniyle, birçok çoğumuz evde.. Biliyorum ki canları sıkıldı hepsinin. Benim kızım dahil..!
Belki onları az da olsa güldürür, şöyle bir geçmişe yolculuk etmelerini sağlarım diye düşündüm. Düşünür iken ne yazayım diye, sosyal medyadan gelen bu paylaşıma dikkat kesildim.
Ne yalan söyleyeyim, anılar geldi birden gözümün önüne..
Bahsedeceğim paylaşım şu ifade ile başlıyordu; “Eskiden, banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.”
Vallahi de billahi de öyle bir nesiliz bir çocuklar,..  Bazen oda da, bazen salonda yapardık banyonu kış günlerinde. Üşemeyelim diye annelerimiz koca bir leğen, bir kova sıcak bir kova da ılıştırmak için soğuk su getirirdi. Sonrası malum, çıpı çıpı..
Su sıcak, ya da soğuk diye mızıldanınca, Annemizin sinirlenip kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla vurduğu bir nesiliz biz.. O şartlarda yıkandık yani..
Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçerdik güp güp ses çıkartan soba ne de ısıtırdı bizleri.
O anlarda, pek sevdiğimizdi; Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik yani.
Paylaşımda geçen şöyle bir anlatım vardı; “En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.” diye gelen.. Vallah de öyleydik biz çocuklar..
 Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan da bizdik. Gerçi şimdi sizler de de pek fark yok ya bu konuda heyse.. Armut sonuçta dibine düşer..
Öyle keyif alırdık ki, aynı simidi 2-3 kişi yiyip, aynı şişeden gazoz içer iken..! Hey gidi heeeyy..
Biz o yıllarda; Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil, mutlu olan bir nesildik ayrıca.. Severdi paylaşmayı, gıkımız çıkmazdı da..
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış, pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık .iz anlayacağınız.. Terlikle sopa yememiş çocuğu biz, “dayak yememişsin hiç..” derdik...
Bir de çocuklar; her sabun kokusunu aldığımda,  çocukluğum aklıma gelir. Bu aralar öyle çok yıkıyoruz ki ellerimizi ben her gün çocukluğuma dönüyorum işte bu yüzden.
 
Bu arada demeden edemeyeceğim.. Çok kar yağırdı biz küçükken, bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık bu yüzden..
Sokak oyunundan vazgeçemeyip, Salça ekmek yiyip doyan çocuklardık. Bilmezdik hamburger, sandviç. Bazen de dilim ekmek üzeri yoğurt ve üzerine toz şeker. Ne lezzetliydi be, yemede yanında yat..  Hatırlatayım, ev yoğurdu.. Yüzde yüz..
Öyle çocuklardık ki biz çocuklar; Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık. Bir değil bin sefer yapmışımdır ben bunu.
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık. Ve hiç de ayıplanmazdık o günlerde.. Yani çocuklar; O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırınca..
Çocuk gibi çocuktuk biz!. Kötülük neder hiç bilmeyen. Tek kanallı TV yıllarında haberleri izlemeden uykuya dalanlardık. Ve doyasıya  Huzur ve saygı vardı, üstelik çok mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan aksama kadar oyun oynardık. Bıkmadan usanmadan.. 0 kiremit, sek sek, meşe..
Ve inanması güç ama, şu da bir gerçek, Karnımızın acıktığını unuturduk sokakta oyun oynarken.
Şimdiki gibi tablet yok, cep telefonu yok.. Bilgisayar da tabii.. Daha hiç birinin icadı yok. Gazoz kapaklarıyla oynayan, çelik çomak bilen, çember çevirendik, mutluyduk çünkü biz çocuktuk..
Bez bebekler ile oynamayan kız çocuğu yoktu aramızda.  Ekmeğe sürülü yoğurt üzerine, toz seker atıp yerdik dedim ya az evvel vallahi ağzımın suları aktı şu an. Hemen yapacağım bir dilim..
Mutfakta tanık olduklarımızı, odada yapılan dolmaları taklit de ederdik bir ayrıca. Mesela; ağaç yaprakları içine pirinç diye kum koyar sarardık. Ne marifetliydik kısacası.
Soğuktan, ya da kedinin kaptığı ölen bir kuş görsek,   mezar yapıp gömer, bir de dua okurduk kuşun başında.. Son görevi yapmış edasıyla, son derece mutlu olurduk yani..
Oyuncaklarımızı zaman zamanda kendimiz yapardık. Yaş ilerleyip, 10-12 olunca,  evde arakladığımız çakı bıçak ile, Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık üstelik.. Bu arada, kalorifer evde olmadığı gibi, okulda da olmadığından, tek ısınma odun sobasıydı, tüterdi, gözlerimiz yanardı, lakin pek ısıtırdı, soba tutuşunca..
Biz küçükken çok büyüktük. Hem de akıl alamayacak şekilde büyük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Hissederdik çünkü dünyayı kucakladığımızı. İnanırdık hayallerimizin gerçek olacağına.. Düş kurardık hep, ne de mutlu olurduk bu sayede.
Güzeldik biz küçükken. Misal kız çocukları, kaşlarını almayı bilmezdi. Ne makyajı, o iş çok büyüklerin işiydi ve sevmezdi kız çocukları..
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belki de…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük. Bilirdik ki, büyükler bizi hep korur..
 
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük. Ne güzel kokardı sokak.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık. Bir gün biri anne,  bir gün diğeri baba.
Fark etmezdi, oyundu bizim için o anlar. Kızdan da olurdu baba, erkek çocuktan da  anne.. Gerçi ben bazen doktorculuğu pek severdim, hep doktor olmak isterdim..
Kapı önünde ne vakit geçerdi.  Kaldırım taşına oturur ,saatlerce  izlerdik bazen etrafı.. Gıkımız çıkmazdı.
Gün geldi, Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraştık, ne geçecekse elimize..
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk. Bisiklet hayaldi, olan da paylaşırdı.. Ben, bisbiklet sürmeyi, arkadaşımın bisikletiyle öğrendim mesela. Pek güzeldi o ilk anlar..
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!
Biz çocuk gibi çocuktuk…! Ve sağlık olunca mesele, evde kalın, sakın sıkılmayın, bu günler geçecek çocuklar.. Yine özgürce çıkacaksınız sokağa. Sinemaya, cafeye gideceksiniz arkadaşlarınızla..
Az kaldı, biraz daha sabır.. Siz sağlıklı kalın yeter..