.

Bakılım daha neler işiteceğiz. Ne hikayeler yazılacak, ne komple teorileri ve de kimsenin bilmediğini bilen birilerinin paylaşımlarıyla gündemimizde o konuyu daha ne kadar tutacağız.
Kime sorsanız, hastayım diyor.. Hatta bir de ekliyor; ‘Domuz gribiyim..’ diye..  Hay ağzınızdan yel alsın. Çağırmayın kardeşim bir şeyi, durduk yere musallat olacak başınıza. Bir kere de hayırlı laf çıksın iki dudağınızın arasından.
Sosyal medyada her yazılıp çizilene rağbet edip, dilleneni dillendirip, sonra da kendimiz inanıyor iken günümüzde, artık şu çılgınlığa da bir son verilim gari.. İnanacağımız yetkili ve de etkili isimler olsun kardeşim.
Böyle diyorum da, çıkan dedikodular için etkili ve yetkili isimler, “Yok öyle bir şey. İtimat etmeyin şu denilenlere” demediğinden, garip milletim ne yapsın, dedikodu kazanını kaynatmak adına, duyduğunu dillendiriyor.
Vereceğim bu örneği hafife almamak gerek bence. Sosyalden gelen bir paylaşıma, neredeyse inanmamak elde değildi. Öyle bir film vardı. Lakin, belirtilen dakikaya baktım, bahsedildiği gibi bir şey geçmiyordu sahnede. Güya 2018 yapımı bir film. Adı virüs. Üstelik, şimdilerde çok dile gelen ve ezber edilen Korona’ nın o filmde geçtiği. Yani, paylaşıma göre, Adı Virüs ola filmin 16. Dkikasında, yılan yiyen bir Çin’ li kız, pazaryerinde herkesin ölümüne yol açıyormuş. Üstelik Çin’i kızın üzerindeki gömlekte, güya ‘corrinne’ yazısı bulunuyormuş. Şimdilerde ezber ettiğimiz Korona diye okunan isimmiş filmde geçen. Üstelik, film 2018 yapımı olduğundan, hadi üzerine yeni senaryolar yazma da dur..!
Bir malzeme verme bizlere. Neler yazarız bir üzerine. Yazılan senaryoları, hakikaten biri gerçek etmek için yazıp uygulasa, “bu Türkler ne vakit öğrendi bu hin planı” diye diye, ömrünü yer bitirir. Öylesi yeteneklerimiz var. Dünya bizi neden kıskanmasın kardeşim..!  
Güncel hastalık için, bir haber okudum abonesi olduğumuz İHA’ nın bizlere servis ettiği bültende.
Başlığı şöyle idi; “Korona virüsüne karşı şifreli karantina odaları oluşturuldu..”
‘hoppala..’ dediniz değil mi?  Bence de hakikaten hoppala..!
Mesele şu. Başkentli meslektaşım Neşra Durmaz’ ın kaleminden öğrendim ben de detayları. Aktarayım o vakit;
 Sağlık Bakanlığı’ nın, Çin’de ortaya çıkan ve hızla yayılmaya başlayan korona virüsü için harekete geçtiğinden söz edilen haberin devamı şu ifadeyle geliyordu,
“Vaka tespit edilmesi halinde hastaların tedavi için gözetim altında tutulacağı şifreli karantina odaları oluşturuldu.”
İnsanın aklına neden şifreli sorusu geliyor hemen, değil mi? Benim de geldi. Aslında, gelmeyecek gibi değil. Önüne gelen girmesin odaya diye mi şifreli odalar oluşturulmuş mesela.. Merak edilen lik bu, benim zihnime de düşen..
Lafı boğmayayım. Uzatmamayım hikayeyi. Haberin devamında geçen şekliyle bahsedeyim, şimdi.
Şöyle geliyordu sonraki ifadeler; “Çin’de ortaya çıkan ve hızla yayılan ölümcül korona virüsüne karşı Türkiye harekete geçti.
Virüse karşı tüm önlemleri alan Sağlık Bakanlığı vaka tespit edilmesi halinde karantina ve tedavi işlemlerinin uygulanacağı hastaneleri belirledi.
Belirlenen hastanelerde şifre ve koruyucu ekipman ile girilebilen özel karantina odaları oluşturuldu.
 Korona virüsüne karşı oluşturulan izolasyon odalarından biri de Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yer alıyor.
Grip, üst solunum yolu hastalıkları, influenza, domuz gribi, korona virüsü gibi bulaşıcı hastalığı olan kişiler, bu odalarda tedavi altına alınıyor.
Sadece sağlık personelinin şifreyle girebildiği odalarda; bulaşın engellenmesi için uygulanan negatif basınç ile solunum izolasyonu sağlanıyor. Alınabilecek tedbirlerle hastalıklarla savaşmak ise mümkün. Uzmanlar özellikle el hijyeni konusunda vatandaşları uyarıyor. “
Neymiş efendim önemli olan. Hijyenn. Elleri sık sık yıkamak, temiz olmak. Temiz ol, gerisi kolay vesselam..
Haberin detaylarında, “Konuya ilişkin bilgi veren Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Salih Cesur, bulaşıcı hastalığı ya da şüphesi olan kişileri izolasyon odalarına aldıklarını ve bu odalarda özel basınç sistemleriyle negatif basıncın sağlandığını kaydetti.” Şeklinde bir bölüm geçiyordu.
Hastanın havaya karışan mikroorganizmaların odadaki özel filtrelerle tutulduğunu belirtiyordu uman isim.
Asında dedikleri, hepimizin yapması gerekendi. Misal; “Hapşırırken, öksürürken, hastayla 1 metre mesafeden yakın teması varken, hasta gülerken özellikle bu virüsleri bulaştırabiliyor.
Bunu engellemek için negatif basınçlı odalara alıyoruz hastalarımızı. Özellikle hastayla temas ederken de bu hepafiltre dediğimiz n95 maske dediğimiz maskelerimiz var bunlar 5 mikrondan küçük partikülleri tutuyor.”
Bu denilenler, özel şifreli odalarda görev alacaklar için değil sadece. Günlük hayatta, bizler de böyle yapmalıyız. İnsanın yüzüne karşı hapşırmamalıyız. Hapşırdıktan sonra, diyelim ki elimizle ağzımızı kapadık, sonra başkası ile tokalaşmamalıyız.
Her gördüğümüzle, el sıkışıp, yanak teması yapma alışkanlığımızı, bence bir an önce bırakmalıyız. Aksi taktirde, hepimiz hasta olacağız kardeşim..
Hasta isek, çıkmayalım toplum içine. Kafeye, kahvehaneye gitmeyelim mesela.
Mesela, maske takalım filmlerdeki gibi, ne kadar karizmatik oluruz bir düşünsenize.
Sağlıklı toplum için, bahsettiklerimin bir kısmını uygulasak, bakın ne hapşıran, ne de köh köh öksüren olacak etrafımızda. Herkes mutlu mesut, kış aylarının keyfini çıkaracak..
Her ne kadar az temas, o kadar sağlık kardeşim..
Bence, karizmatik de olalım. Hasta isek, maske takalım. Nasıl fikir ama..?
  
 
 Özellikle tüberküloz,kızamık, suçiçeği, viral enfeksiyonlarında yine viral virüslü enfeksiyonlarda, sars enfeksiyonlarında bulaşımı engellemek için bu n95 maskeleri takmanız gerekiyor. 5 mikrondan küçük partikülleri tuttuğu için bulaşmayı engelliyor. Hastalarla temas etmeden önce mutlaka ellerimizi yıkamamız gerekiyor” diye konuştu.