.


VALLAHİ ÇARŞI BİLE BU KADAR KARŞI DEĞİL BİR ŞEYE.
Bir bilen ile sohbet ederken kuruluyordu şu cümle;  “SU NÖBETİNDEKİLER SUYA DA KARŞIYMIŞ..”
Düşününce haklılık yönü olduğunu, bir anda bende yakaladım. “Çarşı misali,çarşı bile bu denli karşılığa,  bu ne tür bir karşılık kardeşim..” demeden edemez bence.
Balaban’da bir süredir ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ adı altında söylem ve eylem yürütülüyor. ‘Kazdağlarında madenciliğe karşıyız’ diye yola çıkan grup, şimdi ‘bütün madenlere karşıyız’ sloganı atıyor.
Eyvallah da, ‘hayırdır..?’ Misal, niçin Lapseki Şahinli’ den hiç söz eden yok…! Niye susuluyor…?
“Türkiye’de hiç altın çıkarılmasın, hiç enerji yatırımı yapılmasın..!” bu mu istenen. Ya da bunu kim istiyor da, ‘istiyorlar’ fotoğrafı oluşturuluyor.
Bu arada, bir gözleminden söz eden bir bilen; “Bu nedenle de yavaş yavaş desteklerini kaybettiler…!” değerlendirmesinde bulunuyordu ki, bu noktada da bence hayli haklı idi.. Öyle ya; Görülen köy, klavuz istemez..
Benim bir bilen ile sohbetlerim bilindiği üzere meşhurdur. Çünkü, bahsettiğim o bir bilen, iddia ediyorum ki, Mesele Çanakkale olunca, ‘benim..’ diyen akademisyene de, siyasetçiye de, efendim profesöründen,  bürokratına hayli bilgi yüklü ve meselelere ilişkin de son derece hakimdir. Bilgi ve birikim donanımına da yine iddia ediyorum, kimse ‘gel yarışalım..’ çağrısı yapamaz.
Sadece yüzeysel olarak dile getirmeye çalıştığım, bir bilenin bu özelliklerinden kaynaklıdır fırsat buldukça meseleler üzerine sohbet açmamın nedeni.
 Sohbet konusu için; “Son bir kaç gündür, Balaban’ ın müdavimleri mi desem, yoksa ‘aynı grup’ ifadesi ile mi bahsetsem bilemedim şimdi… “ diyordu bir bilen ve ekliyordu;
“ ‘Su’ya da karşı çıkmaya başladılar. ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ ‘Atikhisar’ı koruyoruz’ adı altında toplanan grup, şimdi de Kumarlar köyü yakınında yapılacak Altınzeybek-2 göletine karşı çıkıyor.
Peki sence neden?” diye soruyor ve devamında mantıklı gördüğüm yanıtı da veriyordu.
Bir bilen diyordu ki; “ ‘Çünkü maden o göletten su kullanacak.’ İyi de kardeşim,  göletin finansmanını zaten maden şirketi yapıyor.
 İşin başında da DSİ var. Kapı gibi protokol yapılmış. Devlet diyor ki; ‘Önce köylere içme ve kullanma suyu, ardından Kumarlar havzası tarımsal alan sulama suyu vereceksin.
Oradan su kalırsa, kalan suyu da sen kullanabilirsin.’ Üstelik şirket, göletin finansmanının tamamını üstlenmişken, su kullanımında üçüncü sırada yer almayı kabul etmiş.” İfadeleriyle, konu üzerine yaptığı çalışma sonucunda elde ettiği bilgileri, adeta bana tekrarlıyordu.
 Atalarımızın bir sözü vardır hani.. Derler ki, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla..” Sanırım, bir bilenin amacı, bana söylediklerini yazacağımı bildiğinden, böylesi dikkat çeken ifadelerle geliyordu meselenin üzerine.
Ben de ‘Leb’ denmeden, Leblebiyi anlarım öğünmek gibi olmasın..  Denilenleri de anladım, meseleyi de. Haliyle de bugünün konusu; ‘Her şeye karşılık’ üzerine dilim döndüğünce anlatmaya.. Ay pardon, yazmaya başladım.
Aslına bakarsanız, sohbet konusu üzerine dikkat çeken bir ifadeydi, Su nöbetinin katılımcılarının, su’ ya karşılığı vurgusu ile gelen.
Dahası, bir bilenin;  “Bugün, bir grubun sosyal medya paylaşımında ‘Biz gölete karşı değiliz. Madenin su kullanmasına karşıyız.’ denmiş.
 Yani adama diyor ki; kendi yaptığın göletten üçüncü sırada değil, hiç su kullanma.” Şeklindeki tespitiydi, dile getirdiği. Mantıklı bir sıralamada kurulduğundan sözcükler, cümlenin pek bir kıymeti vardı bana göre. Bir bilen böyle işte. Somut verilere göre eder her daim sözünü.
Neyse, bu kadar reklam yeter, bir bilen üzerine. Döneyim sonrası vurgularına ve altını çizdiklerine.
“Su, hayati bir ihtiyaç. Yörede su sıkıntısı olduğunu, madene muhalif grup da kabul ediyor. DSİ planlamasında, bölgede bir gölet yapılması var.
Ama ne zaman? Bir şirket gelmiş ve senin yörendeki bu hayati ihtiyaca daha erken sürede cevap vermeni sağlamış.
Ciddi bir yatırımla gölet inşasına başlamış. Bitirmiş.  Şartları sen koymuşsun, Kabul etmiş. Burada yanlış olan ne?”  şeklindeki o sorusuna. Sahi, ‘Yanlış o lan ne ki..?’
Notlar tutuyorum sohbet konumuz üzerine. Misal;
“-3500 dönüm arazi, bu gölet sayesinde sulu tarıma kavuşacak.
-Yöre insanı tarımsal ürünlerden daha fazla kazanç elde edecek.
-Su sıkıntısı yaşayan köylere su verilecek.
-Üstelik bu köylerden bir kısmına yine maden şirketi tarafından isale hattı çekiliyor.”  Şeklinde.
Haliyle de, insan soruyor, Bunun nesine karşı çıkılıyor, karşı duruş hakikaten su’ ya mı..?
Soruyu açıp, daha da genişletir isek; “Çanakkale’ye hiç hizmet, yatırım yapılmasın mı?” diye de sorasım geldi ne tuhaf..!
Yöre insanı musluklarından akacak temiz suya kavuşmasın mı?
3500 dönüm arazinin sulaması yapılmasın mı?
Kardeşim termik santrale karşısın, madene karşısın,  siyanüre karşısın, RES’ e, HES’ e JES’ e karşısın, bırakın, bari köylünün kavuşacağı  suya karşı olmayın.. Bırakın köylü kavuşsun suyuna.. 
Meseleler üzerine şöyle geniş düşününce; “Her yatırımın önünü kesme girişimi..” yine devrede. Hatırlıyorum da, bir dönem de Çete gibi bir ortamdan ses verenler; Çanakkale boğaz köprüsünün dillendiği yıllarda, dönemin Cumhurbaşkanı Merhum Demirel ve dönemin Başbakanı Prof. Dr. Çiler’ in ‘Gerdanlık’ diye tanımladığı ve Çanakkale’ ye yakışmaz mı? diyerek altını çizdiği köprünün, kare kalemle çizilen temsili resimlerinde iki viyadük arasındaki gergi tellerine çamaşır asıldığını anlatır bir şeyler karalamışlar, yatırımın sadece bu işe yarayacağını savunmuşlardı.
Bu günlerde de pek değişen yok bence. Su ve vicdan üzerine devrede olduğu gözlenen karşılığa, köylülerin bir talebi varmış, aktarayım istedim.
Diyor ki, Milletin efendisi; “vicdan davetimiz var, vicdanlarınıza.. Bari  suyumuza mani olmayın..”
Günü son bir sözle, bir bilenden gelen cümleyle noktalayayım bari; ‘Karşıyım, karşı. Her şeye karşı’yla,  karşılık da bir yere kadar kardeşim..