Şafak Ayini programı, Yeni Zelanda ile Avustralya askeri bandosu, müzik dinletisi ile başladı. Alanda kurulu dev ekranlarda savaş ile ilgili belgeseller, savaşa katılan askerlerin anılarının anlatıldığı röportajlar katılımcılara aktarıldı. Avustralya ve Yeni Zelanda’da atalarını anmak için gelen Anzak torunları, törenin başlamasını uyku tulumları içinde bekledi. Geçtiğimiz haftalarda, Avustralya hükümetinin terör uyarısında bulunmasından dolayı, koydan kilometrelerce uzaklıkta güvenlik noktaları kuruldu. Jandarma ve Avustralya ile Yeni Zelanda güvenlik görevlileri bu noktalarda bulundu. Kontrol noktalarında sıkı denetimler yapıldı. Görev kartı bulunmayan kişi ve araçların içeriye girmesine izin verilmedi. Katılımcıların da, servislerle ulaşımı sağlandı. Her yıl neredeyse 5 bin Anzak torunun katılım gösterdiği anma törenlerine katılım bu yıl bin civarında oldu.
 
Saatler 05:30’u gösterdiğinde, Şafak Ayini Merasim Kıtası'nın, tören alanına gelmesiyle starta aldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Çanakkale Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ'ın temsil ettiği anmada, Yeni Zelanda Adalet Bakanı Amy Adams, Avustralya Dış İşleri Bakanı Julie Bishop, asker, sivil yöneticiler, Avustralya ve Yeni Zelandalı askerler ile bine yakın Avustralya ve Yeni Zelandalı’dan oluşan Anzak torunu katıldı. Askerlerin ilk ayak bastığı koyda, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın bir kültürü haline getirdiği Şafak ayininde, harekat boyunca hayatını kaybeden Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk askerleri için saygı duruşunda bulunuldu.
 
“O şafak son şafakları olacaktı”
Yeni Zelanda Adalet Bakanı Amy Adams törende yaptığı konuşmada, 102 yıl önce Avustralya ve Yeni Zelanda kolordusunun ilk birliklerinin, buradaki koydan karaya çıkmaya başladığını anlattı. Bakan Amy Adams konuşmasında şunları söyledi; “Buna oldukça benzeyen soğuk, sert rüzgarlı bir günde kaygı dolu ve bilinmezle yüz yüze olan cesur askerler, krala ve ülkeye hizmet için bu kıyılara çıktılar. Korkularını ve sevdiklerine dair duygularını bir kenara bıraktılar. Yalın bir yiğitlik ve tartışma götürmez bir cesaretle geldiler, önce postallar, hemen ardından dostlar. Sonraki 8 ay boyunca, yakıcı sıcak ve iliklere işleyen soğuğun, salgın hastalıkların ve savaşın kıyımının ortasında imkansız bir mücadele verdiler. Buraya ayak basanların çoğu için o şafak son şafakları olacaktı. Cesaret ve vatan sevgileri onları birleştirmişti. Bunlar Yeni Zelanda ve Avustralya'nın genç oğullarıydı. Çoğu daha çocuktu. Gemilerden inerken burada kazanılacak bir zaferin büyük savaşın süresini kısaltması ümidiyle doluydular. Savaşın dehşetinin nasıl üstesinden geleceklerini ve görevlerini yerine getirip getiremeyeceklerini merak ediyorlardı. Ancak, yerine getirdiler. Bazıları hayatları pahasına. Gelibolu'nun korkutuculuğunun ortasında 17 binden fazla Yeni Zelandalı asker savaştı, 2 bin 700'ü öldü. 5 bine yakını yaralandı. 26 binden fazla Avustralyalı da bizimle birlikte bedel ödedi. Gelibolu'daki görevin başarısızlığa uğramış olması hiçbir şekilde Anzaklar'ın burada başardıklarını ya da sergiledikleri büyük yiğitliği ortadan kaldıramayacak. Gerçekte, çektikleri acıları ve edinimlerini daha da dokunaklı kılar. Bu törende sadece ölenleri anmıyoruz. Hayatta kalanları da anıyoruz. Dayanan ve acı çekenleri ve diğer yerlerde başka savaşlara katılmak için yaşayanları. Çünkü onların içlerine işleyen bu Anzak Ruhu yuvaya getirildi ve bizlerle yaşıyor. Bu cesur erkek ve kadınlar dünyada çatışmanın olduğu, ümidin ise olmadığı yerlere barış götürmek için o ilk Anzakların adımlarını izliyorlar. Ulusumuzu gururlandırıyorlar. Bugün Gelibolu artık bir savaş yeri değil, burada savaşıp ölen yiğit oğullarımızı andığımız bir yer. Ulus algımızın doğduğu ve dostlukların yaratıldığı yer burası. Gelibolu'da biz asil bir düşmanla savaştık ve onlar zaman içerisinde bizim dostumuz oldular. Artık Türkiye ile omuz omuza duruyoruz ve ölülerimizi ve savaştaki cesaretlerini anıyoruz. Evlatlarımızın mezarları başında nöbet tutan Türkleri onurlandırıyoruz ve onlara teşekkür ediyoruz.”
 
Atatürk’ün Anzak Annelerinde Yazdığı Mektubu Okundu
Şafak Ayini’nde Türk Silahlı Kuvvetleri adına Albay Mehmet Bahadır Bozkurt tarafından, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında Anzak annelerin ithafen yazdığı mektup, Türkçe ve İngilizce olarak okundu. Albay Bozkurt, mektubu okumadan önce şunları söyledi; “Kavga içinde dost ve kardeş olunabileceği bu topraklarda gösterildi. Bu nedenle Çanakkale diğer savaşlardan farklıdır ve özeldir. Mazlum milletlere ilham kaynadığı olmasıyla kutsaldır.” Atatürk’ün mektubu ise şöyle: “Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
 
“Anzakların kestiremedikleri, kendi vatanlarını savunmaya kararlı Türk ordusunun cesaret, disiplin ve azmiydi”
Daha sonra kürsüye Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop şunları söyledi; “Büyük harbin başlamasından sonra aylar içerisinde binlerce Avustralyalı erkek, uzak diyarlarda savaşmak için orduya katılmak üzere gönüllü oldular ve evlerinden uzaktaydılar. Her çevreden, her kesimden Avustralyalı evlatlar ve babalar, kocalar ve kardeşler, vatansever çağrıya yanıt vermişlerdi. Bütün savaşları bitirmek amacında olan bu savaşın sonunda, bir daha aileleri ve dostları ile bir araya gelmenin neşesini göremeyecek 60 binin üzerinde kişi ölmüştü. Savaş dört uzun yıl sürdü ve Avustralyalılar cesaret, yiğitlik, hüner ve başkalarını da düşünme özellikleri ile Orta Doğu ve Batı Cephesi'ndeki muharebe üstüne muharebelerde kendilerini gösterdi. Ülkemizin imgesi Gelibolu Muharebesi'nde kendine ifade bulmuştur. Anzakların kestiremedikleri, kendi vatanlarını savunmaya kararlı Türk ordusunun cesaret, disiplin ve azmiydi. Kanlı bir açmaz ortaya çıkmıştı. Anzaklar tarif edilemez koşullara karşı koydular. Çünkü dayanıklıydılar. Risk aldılar. Vazgeçmeyi reddettiler. Sekiz aylık bir cehennem sonrası ve 11 bin 400 Anzak öldükten ve 24 bin 100 Anzak yaralandıktan sonra, Aralık 1915'e gelindiğinde Anzakların geri çekilmeleri emredildi. Korkunç bir kayba dayanılmıştı. Sıra dışı bir efsane doğmuştu. Askeri tarihte yeni bir sayfa yazılmıştı, yeni bir millet sınanmış ve tanımlanmıştı. 25 Nisan takvimlerimize en kutsal ulusal gün olarak kazınmıştır. Hükümet kararı ya da emriyle değil, bu müthiş fedakarlığın bizim adımıza, bizim milletimiz için, özgürlüklerimiz, demokratik değerlerimiz ve yaşam tarzımız için yapıldığını derinden anlayan Avustralyalı kuşaklar aracılığıyla kazanmıştır. Bu sabah burada toplandığımızda, ülkemizin karakteri ve kimliğine biçim veren cesaret, dostluk, dayanıklılık ve fedakarlık ruhu olan Anzak geleneğini geçen yüzyıl ve ötesinde taşıyan silahlı kuvvetlerimizin kadın ve erkeklerine saygılarımızı gösteriyoruz. Burada, bu en değerli ve onurlu yerde, Türk halkına bizleri her yıl nezaketle karşılamaları ve ortak tarih ve dostluğumuzu benimsedikleri için teşekkür ediyoruz.”
 
Konuşmalar sonrasında, dua yapılırken törene katılanlar gözyaşı döktü. Türkiye, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yanı sıra savaşa katılan ülkelere ait çelenkler tören alanındaki kaideye bırakıldı. Tören, Türkiye, Avustralya ve Yeni Zelanda milli marşlarının çalınarak, ülke bayraklarının göndere çekilmesiyle son buldu. Tören alanını hemen arka tarafındaki deniz kıyısına inen çok sayıda Anzak torununun sahilden taş ve kum alıp, şişelere deniz suyu doldurduğu görüldü.
 

 


Kaynak: Haber Merkezi