Çanakkale Adliyesinde getirilen yeni uygulama ile Avukatların Özel Kalemden Randevu alarak Hakim ve Savcılarla görüştüğü son günlerde işlerini doğru yapamayan Avukatların bu sorununa Adliye Yönetiminden verilen Savcı Selim Kiraz örneğine 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısı ile Gerçekleştirilen programda cevap veren Baro Başkanı Av. Soner Aydın “Güvenlikten söz ederken bize Savcı Selim Kiraz veya Danıştaya yapılan saldırıları örnek veriyorlar. Demek ki, hepimizi olağan şüpheli ya da potansiyel suçlu olarak görüyorlar. O zaman bizler buradan soruyoruz bütün bir millete, Cumhuriyete ve mevcut hükümete kast eden Zekeriya Öz ve onun gibi onlarcası savcı ya da hakim değiller miydi?” dedi.
Cumhuriyet Meydanında 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısı ile gerçekleştirilen Çelenk Koyma Programına Baro Başkan Avukat Soner Aydın’ın yanı sıra, eski Baro Başkanları ve Avukatlar katıldı. Cumhuriyet Meydanında gerçekleştirilen tören Çelenk Sunumu ile başladı. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşının ardından Baro Başkanı Av. Soner Aydın Günün anlamına binaen bir açıklama yaprak Avukatların ve yargının sorunları hakkında bilgiler verdi. Eleştirilerini de yönelttiği açıklamasında Baro Başkanı Soner Aydın “5 Nisan avukatlar günü vesilesiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Ama bilmem yanılıyor muyum; sanki hiçbirimiz buraya bir şölene-bir kutlamaya gelir gibi heyecanla, keyifle, coşkuyla gelmiyoruz, gelemiyoruz. Çünkü her seferinde tekrarlamaktan usandığımız meslek sorunlarımız çözülmek bir yana, mevcutlar her geçen gün daha da ağırlaşıyor, üstelik bunlara yenileri ekleniyor. Oysa biz avukatlar halkın yargıdaki sesiyiz, nefesiyiz. Özgürlüklerin, demokrasinin, hukuk devletinin, insan haklarının koruyucusu ve teminatı da bizleriz. Bu nedenle demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti adına, cumhuriyet adına bu ülkede yaşanan her problemi, kendi mesleki sorunumuzla eş değer görüyoruz, halkın her derdiyle bizler dertleniyoruz. Dolayısıyla avukatların, sadece işine motive olmaları, bilgiye, dosyalara, delillere kolay ulaşabilir olmaları, çok donanımlı olmaları lazım. Sosyal, ekonomik ya da mesleki bir endişelerinin olmaması, tek endişelerinin hukukun hayata geçirilmesi, adaletin tecellisi olması lazım. Özetle avukatların çok güçlü olması lazım. Çünkü avukat güçlüyse yargı güçlüdür ve yargı güçlü ise devlet güçlüdür.” Dedi.
Bizi Savunmasını Yaptığımız Kişilerle Suç Ortağı Olarak Görüldü
Avukatların müvekkilleri ile suç ortağı gibi algılandığını bu nedenle Avukatlara yönelik şiddet ve nefretin her geçen gün büyüdüğünü belirten Baro Başkanı Av. Aydın “Devletin temeli adalettir. Ancak bugüne kadar bu gerçekler hep görmezden gelindi, mesleğimize karşı farklı kurum ve kuruluşlar tarafından çok çeşitli engeller çıkarılmaya, işimiz zorlaştırılmaya çalışıldı. Mesleğimizin niteliğini bilmeksizin hatta bir takım önyargılarla bizi adeta savunmasını üstlendiğimiz kişilerle suç ortağı gibi görenler oldu. Bizim yargı diyalektiği içinde eşit kurucu unsur olduğumuzu bilmeyenler ya da bilip te görmezden gelenler oldu. Ama galiba bizi daha fazla yaralayan yargıda diğer eşit kurucu ortaklarımız olan hakim-savcılar tarafından yargıdan dışlanmaya çalışılmamız olmaktadır” dedi.
Kısıtlamalar Avukatların Adliyede İstenmemesi Demektir
Çanakkale Adliyesinde Avukatların savunma için yaşadığı zorluklar, hakim ve savcıların Avukatlara getirdiği yasaklar ve Avukatların ulaşmakta zorluk çektiği hakim ve Savcı sorunlarına da değinen Baro Başkanı Av. Soner Aydın “ 17 Şubat 2022 tarihinde, bizlere hiç bir bilgi ve haber verilmeksizin, görüşümüz alınmaksızın Çanakkale Merkez Adliyemizde, hakim-savcı odalarının bulunduğu koridorların giriş kapıları biz avukatlara kapatıldı. Vatandaşa avukatın gerçek hukuki statüsünü anlatamamış olabiliriz. Ancak aynı fakülte sıralarından aynı eğitimi alarak mezun olduğumuz meslektaşlarımız olan hakim ve savcıların bunu bilmiyor olmaları düşünülemez. Avukatın sözde değil, etkin biçimde katılmadığı ya da kabul görmediği bir yargılamanın adil ve gerçek bir yargılama olmayacağını bilmemeleri ve içselleştirmemeleri mümkün müdür? Yargıya güvenin, tarafsız yargının olmazsa olmaz unsuru olduğumuzu en doğru haliyle hakim ve savcıların benimsemiş olmaları beklenmez mi? Avukatın bu tip fiili engellerle yargıda ötelenmesi, üvey evlat gibi görülmesi, üstelik bunun, bizlerle aynı şekilde adalete hizmet eden diğer kurucu unsurlardan gelmesi, olması gereken hukuk kültüründen ne denli uzaklaştığımızı göstermesi bakımından da çok düşündürücü değil midir? Bu uygulamayı kabul etmemiz, elbette söz konusu bile olamaz. Uygulama en başta adalete erişimi zorlaştırması bakımından doğru değildir. Bizler kutsal savunma hakkını temsilen, adaletin tecellisi için kamu hizmeti niteliğinde görev yapıyoruz. Dolayısıyla avukatın doğrudan yargının diğer unsurlarına ulaşması engelleniyorsa, kısıtlanıyorsa, bu, avukatın temsil ettiği insan unsurunun adliyede istememesi demektir. Şeyh Edebali ta 700 yıl önce boşuna mı söyledi ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ diye” dedi.
Hepimizi Olağan Şüpheli Olarak Görüyorlar
Baro Başkanı Soner Aydın, konu ile ilgili yapılan müracaatlara verilen cevaplara da değinerek “Baro yönetimi olarak, ertesi gün itiraz için başsavcılığa gittiğimizde, bize gerekçe olarak; avukatların odalarına girmeleri sebebiyle bazı hakimlerin dosya inceleme ve karar yazmada sıkıntı yaşadıklarından yakındıkları, ayrıca, dosyanın karşı tarafının tarafsızlık endişesi duyabileceği ve son olarak ta adliye binasının aslında bu uygulamaya dönük yapıldığı, ancak, tamamen bir yasaklama olmayıp, kalemden randevu alınmak suretiyle görüşme yapılabileceği söylendi. Tabii ki, kalemden randevu almaya zorlamak, aslında avukatı kabul etmemenin bir ara yönteminden ibarettir. Bir hakim, savcının ya da bir savcı, hakimin odasına kalemden randevu alıp ta mı gidiyor? Üstelik Çanakkale gibi, son derece medeni ve huzurlu bir kentte, güvenlik ya da iş yoğunluğu bakımından bu tür uygulamalara rasyonel bir gereklilik olmadığı herkesçe bilinmektedir, bilinmelidir. Güvenlikten söz ederken bize Savcı Selim Kiraz veya Danıştaya yapılan saldırıları örnek veriyorlar. Demek ki, hepimizi olağan şüpheli ya da potansiyel suçlu olarak görüyorlar. O zaman bizler buradan soruyoruz bütün bir millete, Cumhuriyete ve mevcut hükümete kast eden Zekeriya Öz ve onun gibi onlarcası savcı ya da hakim değiller miydi? Sonuçta bu haksız uygulamaya derhal son verilmezse, mesleki ve sosyal ilişkilerimizi de ister istemez zarar görecektir. Dolayısıyla, yaşadığımız bu tip gerginlikler, diğer ekonomik ve sosyal birleştiğinde, avukat, hakim, savcı ya da adli memur ayırt etmeksizin, herkesi psikolojik anlamda çok yoracaktır. Bakınız, henüz üç hafta önce Bursa’da hakim Çiğdem Bayrakçeken, tam da bu olumsuz iklim sebebiyle, üstelik te lojmanının tam karşısındaki parkta hayatına son verdi. Ve değerli hukukçular, o parkın adı neydi biliyor musunuz? ‘Yargı Parkı’. Onun için herkesin şapkasını önüne koyması ve bu hatalı kapı uygulamasından bir an evvel dönülmesi için amasız-fakatsız harekete geçmesi zorunludur. Aksi halde, yargıya güven endeksinde, 138 ülke arasında 117. sıralara düşme ayıbından kurtulmamız mümkün olamaz. Aksi halde, yılbaşından bu yana 3, geçtiğimiz yılın Nisan ayından bu yana ise tam 7 meslektaşımızın, benzeri mesleki stresler ya da baskılar, olumsuzluklar yüzünden intihar etmelerinin vebaline ortak olmuş olursunuz. Buradan şunu da hatırlatmak durumundayız: Adaletin saygınlığı ve itibarı, kamusal güce binaen tek taraflı çizilen planlarla, bunların avukatlara yasaklanan kapılarıyla ya da duvarına adalet sarayı yazmış olmakla sağlanamaz. Ve unutulmasın ki, etkin, güçlü, her türlü baskıdan uzak bir adalet için, bağımsız yargı için, hakim savcıların her türlü özlük hakları için de mücadele eden biz avukatlarız. Çünkü avukatlar, her türlü engele rağmen, hak arama adına yılmaksızın ve sürekli mücadele edenlerin mesleğidir. Bu nedenle bizlerin, bu tür oldu bittileri içimize sindirmemiz, kabul etmemiz, özetle cüppelerimizin önüne düğme dikmemiz mümkün değildir” dedi.
Cuma Deren