Koronavirüs pandemisi nedeni ile kalabalık toplantıları gerçekleştirmeyen Çanakkale Kent Konseyi gündemdeki konuları konunun uzmanları ile berababer, sosyal medya üzerinden yayınlanan canlı yayınlarla değerlendiriliyor. Instagram üzerinden yayınlanan Konuşuyorum programının bu haftaki konuğu Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Murat Türkeş oldu. 25 Eylül Küresel İklim Grevi konusu ile yayına katılan Prof. Dr. Türkeş, son yıllarda artan kuraklık ve Atikhisar başta olmak üzere Çanakkale’deki baraj sularının ciddi oranda azalmasına değindi.

 Çanakkale Kent Konseyi’nin instagram hesabından canlı yayınlanan ‘Konuşuyorum’ programının konuğu Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Murat Türkeş oldu. Son yıllarda artan orman yangınları ve yok edilen bitki örtülerinin çoğalmasına paralel olarak küresel ısınma da arttı. Dünyada ve ülkemizin yanı sıra Çanakkale’de de kuraklık bu yıl gözle görülebilir duruma geldi. İklim değişikliğine bağlı olarak artan kuraklık nedeni ile beklenen yağışların bir türlü gerçekleşmemesinden dolayı, bu yıl Atikhisar ve Bayramiç barajları başta olmak üzere, su kullanımında ciddi sıkıntılar yaşandı. Özellikle Çanakkale’nin içme suyunu karşılayan Atikhisar barajında sular korkunç derecede çekildi.  Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da Eylül ayı Belediye Meclisinde kuraklık sinyalini vermiş, su ihtiyacı için kuyu ihalesine çıkacaklarını belirtmişti. Bu kapsamda kuraklıkta gelinen son nokra ve su seviyelerin azalmaları ile ilgili Kent Konseyi tarafından düzenlenen Konuşuyorum Programında aktaran Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Murat Türkeş, bu kışın da kurak geçebileceğini söyledi.

Çanakkale Kent Konseyi Instagram hesabı üzerinden yayınlanan Konuşuyorum programında dünya ve ülkemizin küresel etkilerini değerlendiren Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Murat Türkeş  “Yaşanan hem doğal iklim değişikliği hem de insan kaynaklı iklim değişikliğiyle birlikte değerlendirildi. İklimin uzun süreli hem ortalamalarında, değişkenliğinde hem de ekstremlerinden, yani aşırı olaylarındaki tüm değişiklikleri kapsıyor ve atmosferdeki tüm değişiklik biçimlerini içeriyor. Çok açık gördüğünüz gibi, doğal iklim değişikliğine ek olarak özellikle atmosfere verilen sera gazı salınımını insan kaynaklı iklim değişikliğinin ana katmanlarını oluşturuyor. Ormanların yok edilmesi, arazi kullanımı değişiklikleri ve hatta coğrafyanın yüzey özelliklerinin dönüşmesi, bütün bunlar iklim değişikliğini yönlendiren ana etmenler ya da sürdürenler olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye deki sonuçları nelerdir? Sonuçları da tabi doğrudan hemen sanayi devrimiyle birlikte başlamıyor. Ama 20. yüzyılın özellikle ortasından başlayarak ve son çeyreğinde çok belirgin olarak atmosfer hava sıcaklıklarının dünyanın hemen her yerinde arttığını gözlüyoruz. Yani bu çok kötü bir artış” dedi.

Türkiye’de 1970’te Başlayan Bir Kuraklaşma Eğilimi Var
İnsan faktörünün  etkili olduğu Gece ve gündüz sıcaklıklarının arttığını ve ülkemizde 1970 yılından beri bir kuraklaşma eğilimi olduğunu belirten Türkeş “Bilimsel olarak küresel ısınma indisinin son yüzyıl için şu an 1.2 santigrat derecedir. Yani insanın doğrudan sorumlu olduğu yüzey sıcaklık artışı yüzyılda yaklaşık 1.2 santigrat dereceye ulaşmış durumda. Öte yandan sıcaklıklar sadece ortalama sıcaklıklar değil, gece sıcakları artıyor, gündüz sıcaklıkları artıyor. Türkiye de çok kuvveti bir şekilde artıyor. Son 20-30 yılda bunları yaşamaya başladık. Yağış rejiminde büyük değişiklik var. 1970’lerde başlayan bir kuraklaşma eğilimi var. Kış yağışlarında azalma eğilimi çok belirgin. Açıkçası kar yağışlarında çok belirgin bir azalma var. Hem yağışlar artık kar yağışı olarak düşemiyor, düşen yağışta yeryüzünde kar yağışı olarak kalamıyor. Toprak veriminde azalma var. Sıcaklık rejiminde bir değişiklik var ama artık bir tropikal sıcaklık rejiminin yaşandığını söyleyebilirim. Tabi bunun ekosistemlere de yansıması var. Kuraklık özellikle yüksek sıcaklıklar, orman yangınlarının artması, ekosistemi oluşturan canlıların can suyunun azalması, hastalıklar, zararlar, küresel salgın Covid-19 gibi Pandemiye yol açabilecek önemli habitat değişiklikleri yine söz konusu” dedi

Bu Kış Kurak Geçebilir
Çanakkale’nin su sorunlarına da değinerek,  Çanakkale yöresi dahil olmak üzere yeni bir kuraklık yaşandığını ifade eden Prof. Dr. Murat Türkeş “Bu sene belki kış mevsimine kurak gireceğiz. Çanakkale’de son 1 yılın yağışlarını değerlendirdiğimizde şiddetli bir şekilde kuraklık var. Barajlarımızın suyu ciddi oranda azaldı. Atikhisar, Bayramiç’te büyük sıkıntı var. Toprak nemi çok zayıfladı aynı şekilde. Çeşmelerde kuruma olduğunu özellikle köylere gittiğimizde duyuyoruz hayvanların özellikle çayır ve meralardaki su sorunlarında da artış olabilir” dedi.

Yeni Anlaşmalar Zayıf Kalıyor, Daha Ciddi Sözleşmelerin İmzalanması Lazım
Prof. Dr. Murat Türkeş, Uluslararası anlaşmalara da değinerek, Kyoto anlaşmasının süresinin tamamlandığını, yeni antlaşmaların ise zayıf kaldığını belirterek  “İklim değişikliğini nasıl önlememiz gerekiyor? Kim sorumlu?  nasıl azaltacağız? bu etkiyi daha çok bu ön planda. Kyoto Protokolü yine biliyorsunuz dönemini tamamladı. Aralık 2015’ten beri iklim rejimi Paris Antlaşması çerçevesinde sürüyor. Ama Paris Antlaşması sorunların çözümü için çok zayıf bir uluslararası antlaşma zaten. Bir yükümlülük yok. Niyet beyanı var. Bir de ulusal olarak belirlenmiş katkılar ve niyet beyanları iklim değişiklikleri üzerinde değil. Çok kısa sürede insan kaynaklı sera gazı salınımlarını başta kardondioksit ve karbonmonoksit olmak üzere azaltabilecek ciddi yükümlülüklerin alınması gerekiyor. Örneğin; Paris Antlaşmasının 1 buçuk derece ya da 2 santigrat derece hedefini tutturabilmesi için bile 2030 yılına kadar sera gazı salınımlarının bugünkü 50-55 milyar ton karbondioksit eşdeğerin yarısına indirmek gerekiyor. Sera salınımlarını 2050’ye geldiğimizde 2000’li yılları oranlarını tutturmamız gerekiyor ama bugün Paris Antlaşması bunu yapabilecek güçte değil. Pandemi küresel Covid-19 salgını bize şunu gösterdi. Öyle çok büyük yıkımlar olmadan sera gazı salınımlarında bazı sektörlerde ciddi önlemler alındığında yani açlığa, kıtlığa, enerjisiz, elektriksiz susuz kalmaya gerek yok. Özellikle enerji sektöründe, sanayi sektöründe ciddi dönüşümler yapması gerekiyor. İnsanların davranış biçimleri, enerji tasarrufu, enerji etkileri, verimli kullanımı, fosil yakıtların kullanımı, yenilenir enerji kaynaklarının arttırılması gibi kendi davranış tarzımızı, yaşam tarzımızı değiştirerek bunu yapabileceğimiz aslında Covid-19 salgınıyla da bir kez daha ortaya çıktı ama çaba göstermek gerekiyor. Başta Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerin Paris Antlaşması kapsamındaki ulusal olarak belirlenmiş katkılarını kuvvetlendirmeleri gerekiyor” dedi.

2030 Yılına Kadar Salınmalar Sürerse Korkunç Olur
Türkeş “Bir gerçek daha söyleyeyim. Niyet beyanlarının tamamı hayata geçse bile sera gazı salımları 2030’a geldiğimizde bugünkü düzeyinin altına inmiş olmuyor, artmış oluyor. Bu korkunç bir şey kimse kimseyi kandırmasın bu anlamda. Bunun için başta Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerin ulusal olarak belirlenmiş niyet beyanlarını kuvvetlendirmeleri bir başka deyişle daha sayısal olarak belirlenmiş sera gazı salımlarını azaltma yükümlülüklerini almaları gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin olmadığı bir uluslararası antlaşmanın başarı sağlama şansı da çok düşük. Dolayısıyla Amerika’nın da dahil olduğu Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Türkiye, Güney Kore, Meksika, Arjantin, Rusya Federasyonu gibi büyük, gelişmekte olan ülkelerinde bu sera gazı salımlarını azaltma sürecine diplomatik olarak değil sadece yükümlülükleri azaltmak niyetiyle girmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
Şerife Erdem