Gündem

 Lozan’da Gizli Madde de Süre de Yok

Yıllardır uydurulan bir yalan olan ‘Lozan’da gizli madde var onun için madenleri çıkaramıyoruz’  iddiaları son günlerde yeniden alevlenmişti.

Ve konu  Geçen hafta TBMM Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a sorulmuştu. Şentop “Lozan ile ilgili Uluslararası bir anlaşmanın gizli bir maddesi nasıl olabilir? Lüzumsuz bir tartışma. Gizli bir madde yok" sözlerine yönelik bir değerlendirme de   Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkan Yardımcısı Necmi Akyalçın’dan geldi.  Akyalçın ‘Bu konuda yapılmış olan spekülasyonlar da böylece bitmiştir’’ dedi.
Geçtiğimiz yıl en çok tartışılan meselelerden birisi de Lozan Antlaşması oldu.  Anlaşmanın ‘gizli ‘ maddesi ile ilgili geçtiğimi hafta TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Lozan Antlaşması tartışmaları ve gizli madde var iddialarına ilişkin yaptığı açıklamada, "Parlamentolar da oylanan uluslararası sözleşmelerde gizli bir hüküm olmaz. Uluslararası bir anlaşmanın gizli bir maddesi nasıl olabilir? Lüzumsuz bir tartışma. Gizli bir madde yok" demişti.
 Bu açıklamalar üzerine yaklaşık 10 yıldır Lozan bir hezimettir Lozan geçici süreli ve Lozan maddeleri bitecek sözlerinin yersizliği bir kez daha en üst devlet yöneticisi Meclis Başkanı tarafından dillendirildi. Meclis Başkanı yılın ilk günlerinde anlaşmanın geçici maddeler ve anlaşmanın süresi dolacağı iddiaalrı üzerine; "Süre meselesi söz konusu değil, anlaşmada böyle bir şey yok. Gizli madde meselesi de hukukçular açısından tuhaf karşılanacak bir durum. Çünkü, bir anlaşma yapıldığı zaman bu anlaşma, o imzalayan ülkelerin parlamentolarına gelir, orada onaylanır. Gizli olan bir hüküm nasıl parlamentoda onaylanacak, kim bakacak, değerlendirecek de onay verilecek? Uluslararası anlaşmalarda gizli bir hüküm olamaz. Gizli hüküm denilen bir şey varsa anlaşma değildir; anlaşma metninden değildir zaten. Böyle bir şey yok. Süreli de değil, bir uluslararası anlaşmanın gizli maddesi de olamaz; Lozan'ın da yok." dedi. 
 
 Akyalçın; ‘’Bu konuda yapılmış olan spekülasyonlar da böylece bitmiştir. Büyük Atatürk önderliğinde verilmiş Bağımsızlık Savaşımızdan sonra, uluslarası arenada tanınmış, onurlu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusudur. Biz bunu her ortamda ve koşulda söyledik söyleyeceğiz. TBMM başkanının da bizleri doğrulayan ve gerçekçi açıklamalar malumun ilanıdır. Bugüne kadar bu konuda yapılmış olan spekülasyonlar da böylece bitmiştir. Doğrusu da budur. Lozan ve Montrö antlaşmaları, Devletimiz için son derece önemli ve değerlidir. Bunun bilinciyle ve bu değeri içselleştirerek Atatürk Cumhuriyetimizin ilelebet paidar kalması için gereken her türlü göreve hazır olduğumuzu belirterek Cumhuriyetimizin 100. Yılında çağdaş uygarlık yolculuğumuzu başarıyla yürüteceğimizi haykırıyoruz.’’ dedi.     
Meclis Başkanı  Şentop Ne Demişti ?
Şentop; ‘’Bu gayet lüzumsuz bir tartışma’’   Merak edilen ve sürekli toplumda tartışıldığı hatırlatıldığında Mustafa Şentop, "Neden Lozan Antlaşması sık sık böyle tartışılıyor?" sorusuna karşılık, "Böyle eksantrik tarih yorumları yapanlar var; biraz dikkat çekici, sıra dışı... Ama bunun, özellikle hukukla ilgili bir olaysa söz konusu olan, hukuki realiteden kopmaması lazım.Bir uluslararası anlaşma, bu kadar çok ülkenin hükümetlerinin imzaladığı, meclislerine giden, oralarda görüşülen bir anlaşmanın gizli maddesi nasıl olabilir? Gizli madde olduğu iddia edilen şeyler varsa da bunlar anlaşma değildir, anlaşma hükmü olamaz. Bu gayet lüzumsuz bir tartışma" dedi.   
 
 Lozan Nasıl İmzalandı ?
Lozan Antlaşması (Dönemin Türkçesi ile Lozan Sulh Muâhedenâmesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşması.   1920 yazına gelindiğinde I. Dünya Savaşı'nın galipleri mağluplar ile hesaplaşmalarını bitirmiş, savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. Almanya'ya 28 Haziran 1919'da Versay'da, Avusturya'ya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Bulgaristan'a 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Macaristan'a da 4 Haziran 1920'de Trianon'da anlaşmalar imzalatılmış ancak hesaplaşılmayan tek mağlup Osmanlı İmparatorluğu ile 10 Ağustos 1920'de Sevr'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde antlaşma imzalanmıştır. İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı esnasında 1916 senesinde Sykes-Picot projesi doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu'nu bölme planları yapmışlardı. Fakat 1917'de Alman yanlısı Yunanistan Kralı'nın devrilmesi ve Müttefiklerin desteği ile Venizelos'un yönetime gelmesi ve Yunanistan'ın İngilizlerin yanında I. Dünya Savaşı'na girmesi, sonrasında Rusya'daki Bolşevik İhtilali ve Rusya'nın Müttefik Devletlerden ayrılması, daha sonra 1918 Ocak ayında ABD başkanı Woodrow Wilson’ın açıkladığı galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmeyeceklerine dair ilkeleri ile Anadolu'nun parçalanmasına izin vermemesi, yine bu doğrultuda İngilizlerin 1918 Ocak ayında Hindistanlıları kendi yanlarında savaşa ikna etmek için Türklere, başkent İstanbul'a ve hilafete dokunulmayacağına dair söz vermesiyle 1.160.000 asker edinmeleri gibi gelişmeler, ayrıca 15 Mayıs 1919'daki İzmir işgaline İngiliz kabinesindeki Edwin Montagu, Arthur Balfour, Lord Curzon, Winston Churchill gibi bakanların karşı çıkması ve Hindistan Hükûmeti'nden gelen delegasyonun Paris'teki Dörtlü Konsey önünde Müslümanların huzursuzluğunu ortaya koyduğu ciddi argümanlar Anadolu'nun bölünmesi planlarının askıya alınmasına neden oldu.   Diğer taraftan I. Dünya Savaşı'nda Bulgaristan'ın Selanik Cephesi'nde yenilmesi ve Suriye-Filistin Cephesi'nin çökmesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu savaşta mağlup olunca Sadrazam Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa hükûmeti 8 Ekim 1918'de düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle 14 Ekim 1918'de Ahmet İzzet Paşa kabinesi kurulmuş, yeni kabinenin Bahriye Nazırı olan Rauf Orbay'ın imzaladığı Mondros Mütarekesi ile 30 Ekim 1918'de Osmanlı İmparatorluğu savaştan çekilmişti Savaş sonrası 18 Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı başladı. Konferansta Yunan Başbakan Venizelos'un, İzmir'de Yunan nüfusunun çoğunlukta olduğunu iddia ederek Wilson prensipleri gereği bölgeyi ilhak talebi İtalyanları kızdırdı.16 Mart 1919'da ise Konstantinopolis Ortodoks Patriği, Antalya'nın Ortodoks Yunan Devletine ilhakını talep etti.Bunun üzerine İtalyanlar, İngilizlerin reddetmesine rağmen, konferans kararlarını beklemeden bütün sorumluluğu üstlenerek 23 Mart'ta resmî bir karar aldılar ve Yunanistan'ın bölgeyi ilhak etmesini engellemek için Antalya, Konya ve Muğla'yı işgal ettiler.[7] Ardından, zaten Yugoslavya'nın bir parçası olan Fiume'nin İtalya tarafından keyfi olarak ele geçirilmesi geldi. İtalya, Adriyatik Denizi'nin tamamını ele geçirme niyetindeydi.[Olay Barış Konferansı'nda harareti yükseltti. ABD Başkanı Woodrow Wilson İtalyanları açgözlü davranmakla suçlayınca İtalya 24 Nisan 1919’da görüşmelerden ayrıldı. İngiliz Başbakan Lloyd George ise İtalyanları cezalandırmak, Anadolu'daki İtalyan etkisini sınırlamak, İtalyanların İzmir'i de işgal etmesini önlemek ve Yunan nüfusu korumak için Yunan birliklerinin 5 Mayıs'ta İzmir'e gönderilmesini teklif etti. Lloyd George, İtalyanlar işgale girdikten sonra onları bölgeden çıkarmanın zor olacağını belirtti. Karar, mümkünse, İtalyanlar 7 Mayıs'ta Paris'e dönmeden önce alınmalıydı. Bunun üzerine Clemenceau ve Wilson, 6 Mayıs'ta, Yunan birliklerinin İzmir'e çıkarılması teklifine onay verdi. Karar, danışmanlarla uygun şekilde istişare edilmeden büyük bir gizlilik içinde verildi.İzmir işgali, gerçekte, Anadolu'daki İtalyan etkisini sınırlamak için tasarlanmıştı fakat bu teklif, İngiltere'de büyük bir infiale neden oldu. Askeri ve diplomatik çevrelerde ve İngiliz kabinesinde büyük endişeyle karşılandı. Montagu, Curzon ve Balfour'dan istifa tehditleri geldi. Savaş Bakanı Winston Churchill ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Wilson kararı sert şekilde eleştirdi: "Müslüman dünyasında öylesine yoğun ve haklı bir infiale yol açacaktı ki, İngiliz İmparatorluğu askeri olarak bunu gerçekleştirmek mümkün olsa bile, buna rıza göstermeyi göze alamazdı." İslam dünyasının lideri olan Türkiye'yi bölmek, Hindistan da dahil olmak üzere Müslüman dünyayla “ebedi savaş” anlamına geliyordu. Ayrıca İzmir işgali, bir Türk-Yunan savaşı demekti. İngiliz Dışişleri ve Savaş Bakanlığı işgale karşıydı. 
 
Şerife Erdem