.


Havalar üşüdü malum. Dikkat etmek gerek soğuklara. Hele bir de yanında yağmur odlu mu du, vallahi hastalık kapıda.
Alışagelinmedik şekilde yolculuklara çıkıldığında, uzun süreli otobüs gibi. Koltuğa baş dayayıp uyumak geçer bazen insanın içinden.O’nun için yolcçuluk yastıkları vardır. Hani şöyle boyuna geçen. ‘U’ şeklinde. Şişirip kullanırsınız, işi bittimi söndürüp sokarsınız cebinize..
Kış ayları malum. Kimimiz uzun yolculuklar yaparız bu aylarda. İstanbul’a, İzmir’e… Hele bazı anlarda daha da uzun güzergahlara. Ankara misal…
Yorucudur bu tür uzun yolculuklar. Bu anlarda sağlığa da dikkat etmek gerek. Yolculuk hali, yiyecek içecek vesaire, insanı hasta eder bir anda.
Eskiden pek severdim uzun yolculukları. Otobüsün içinde tüttürürdük o yıllarda cigarayı.5,5 saatlik İstanbul yolunda gider iken bir paket, döner iken bir paket tüketirdim kısa Camel’i…
Şimdilerde otomobilim var. 4x4 pek alıştım kendi aracımla seyahate.. Dilediğim yerde veriyorum molayı. Malum, şimdilerde cezası var tütün tüketmenin araç içinde.
Yaş kemale yaklaştı. 50’ ye merdiven dayadım. Zorunluluk halinden kaynaklı, 4x4 keşfinden uzaklaşır isem, (misal bir de tasarruf tedbiri) bir de uzun yola çıkacak isem ne yaparım diye düşünürken, yıllar yılar önce, uzun seferler öncesi neler yapılıyormuş diye araştırasım geldi.
Araştırdım elbet. Durur muyum..Aklıma düştü bir kez... O da ne…!
Hayli yıllar önce, dedemin babasının Saray Pehlivanlığı yaptığı yıllara döndü bende bir anda kafa. Dedemin babası Fevzi Pehlivan’a gitti önce. . Allah gani fani rahmetini eylesin. Kendisi,  Abdülhamit Han’ ın Saray Pehlivanlığını yapmış o yıllarda.
Neyse efendim, konumuz biraz daha öncesi döneme gidiyordu araştırmama göre.
Okuduklarım, hayli dikkatimi çekti. Öyle sağlık küpü bir konuydu ki yazıya dökülenler, haliyle içim birden rahatlayıverdi. Mecburu şekilde yapacağım bazı yolculuklar yorucu olabilir ve ben buna karyın hasta olabilirim yaa… Vallahi rahatladım..Şaka yapmıyorum..
Öğrendiklerimi de bu amaçla aktarmaya çalışıyorum. Benzeri düşünceye kpılıp, kara kara düşünenler olur diye yazıyorum. Kesinlikle art niyetim yok. Zaten niye olsun ki..?
Mesele şu efendim. Bayanlar, Baylar. Kanuni Sultan Süleyman sefere çıkmadan önce, saray hekimlerine askerlerin seferde iken salgın hastalıklardan hasta olmamaları için ne yapmak gerektiğini sorarmış ve bu anlamda denilenleri ürettirirmiş.
Hekimler ise , kuvvetli bir ilaçtan bahsederlerliş her seferinde..
Sultanın da hoşuna giden bu ilaç, sonrası yıllarda bulundu diye lanse edilen penisilinmiş aslında.
Bakın görün hikayeyi. Neyi ne vakit bulmuş atalarımız. Ata hekimlerimiz. Hikaye bu ya. Oğru olmaza kim neden azsın bunları.
Hemen saray aşçılarına ferman gönderilirmiş ve askerlere her öğün, küflü peynir verilmesi söylenirmiş. Şimdi yesek yemeye teşvik edilsek, ne de bağırırız ve şikayet ederiz değil mi..? Halbu ki faydalı bir şey imiş küflü peynir.
 Okuduklarım hayli ilginç geldi bendenize. Misal şu anlatım; “Atalarımızın, dedelerimizin , toprak altın da muhafaza ederek küp içinde muhafaza ettikleri , küflü peynir koruyucu aşıdır.”
Bedava sağlık iksiri bu yahu. Hangi peynir küf etmez ki kendini. Bedava der iken, peynirden söz etmiyorum, aldığı şekille gelen sağlık veren şifacı özelliğinden.
Her ne kadar, bedavacılar diye sözü edilenleri aklıma getirse de bu kurduğum cümle, ben o konuya hiç girmeyeceğim.
Zorunlu yolculuk ve yolculuğa çıkacaklar için derledim öğrnediklerimi. içinde ki probiyotik bakteriler , bağırsak florasını kuvvetlendirir ve iç organların ömrünü uzatır diye özetlenen fyadaarı o yüzden anlatmaya çalışıyorum..
O zamanın şartlarında bir sefer yaklaşık 2 sene sürermiş. Ve bu beslenme şekli, günlük tüketimler ile, sağlığı yerinde tutarmış. Ne de büyük buluş yahu..
Her yolculuk araçla olmayacak ya, bazen de yürümek gerek. Tıpkı o yıllardaki gibi. Misal Osmanlı Alpleri.
Alpler 6 ay yürüyerek gider ve 6 ay yürüyerek geri dönermiş. Tozu toprağı cabası bir durum. Havaya kalkan toz duman,her nefeste akciğerlere. Vay anasını, zahmete bak hele.
Salgın hastalıktan toplu asker ölümlere neden olabilecek durumda, Osmanlı Alpleri sağlıklarını muhafaza ederlermiş, sefer öncesi hazırlanan özel formül ile..
Sefere çıkmadan önce yemeye başlanan özel kür, küflenmiş peynirmiş bu işin sırrı.
Günümüzden örnekle anlatmaya çalışsam; içinde ne prospektüsü var , ne de son kullanma ve üretim tarihi var .. Ne vakit istersen tüket yani.. Böylesi bir şifa türü.
Gelelim, şimdilerde ne yapacağımıza. Herkes bu şifa küpünü evinde kolaylıkla üretebilirmiş.
Küflü peynir, Kefir  Ekşi Maya Ev yapımı yoğurt ile çoğaltabiliniyor malum. Bizi savaş meydanın da yenemeyen düşmanlarımız, gıdalarımızı değiştirerek yenmeye çalışıyor diye edilmiş lafları da okuduğum araştırmam içinde, Birden fikir oluştu beynimde.
Okuduklarım içinde; “7 den 70'e hasta bir millet olduk ..” vurgusu da geçiyordu, ve ben daha bi merakla okuyordum denilenleri.
İşin özüne geliyordu yazıya dökülen ifadeler ve deniliyordu ki;
“Ortodoks tıbbi penisilin iğneyi 1940 da bulunca, altın bulmuş gibi sevinmiş garibim ...
Bizim şanlı ecdadımız 400 yıl önce bulmuş ve uygulamıştır.”
Mesele böylesi öz sözle özetleniyordu. Ne de hoşuma gitti yazıya dökülenler..
Yaşasın ecdat. İyi ki vardınız.. Benden bu günlük bu kadar. Haydin hoşça kalın..