Tarihin tanığı, eriyip gitti…!

Tarihin tanığı, eriyip gitti…!
 Böyle diyorum, çünkü pek çoğumuzun hatırası vardır o binada.
Kimimizin Üniversiteye hazırlandığı dershaneydi bir zamanlar. Kimi velinin de, biriciği evladının hayıtına yön vermeye gönderdiğiydi o bina.
Şimdi yerinde yeller esiyor. Bir dönem Tanzim Satış, Devlet Dairesi gibi hizmetlerin de adresiydi o bina.
Yıkılırken anbean izledim tüm çalışmaları. Tepeden aşağıya doruydu çöküş..!
Okunmuş tu taşları… Gençlerin gelecek için hazırlandıkları Üniversite için aldığı özel derslerin tümünü dinlemişti duvarlarını oluşturan taşları, dershanenin öğretmenlerinin dilinden ve o nedenle diyorum, okunmuştu taşları.
Bir de, tepeden aşağıya doğruydu çöküş der iken,  bu yıkımdan söz derken, yine tarihe geçecek bir söz ettim sanırım. Vallahi korkuyorum zaman zaman kendi dilimden. Maşallah deyip, ısırayım bari uçcağızını..
Dil bazen de şom ağızlı tabirine nedendir ki; şükürler olsun, birkaç örnek dışında yoktur şom ağızlılığım. Maşallah diyorum bir kez daha dilime, işte bu yüzden…
Taşları okunmuş binanın, duvarlarını oluşturan tuğlalardan bahsederken taş dediğim için, sanırım okunmuş tuğlalardan da özür dilemek gerek. Geçi şu anda hepsi hurdaya gitti, oldular bir güzel moloz yığını..
Her bir tuğla, yılarca Matematik, Türkçe, Edebiyat, Geometri, Kimya, Fizik gördü… Onca ders izin dile gelen sözler hep duvarlarla buluştu.
O duvarların dinlediği derslerde, sanıyorum ki bir tek beden bir de müzik yoktu… Belki de, ders molası ve saatini anlatır müzikli zil tonu dışında, güzelim binanın okunmuş taşları, o yıllarda MP3 çalarlar da olamadığı için, belli ki müziğe hasret gitti.
Meydanda ne seçimler için gerçekleşen mitiinge karşı durdu o bina. Ne seçim dönemlerinin boydan boya afişlerine siper etti cephesini.
İçinde eğitim alan birçok genç şimdilerin bir çok yöneticisi. Hayatın içinde öğreten, sağlık veren. Asker eden, adalet saçan. Öğretmen, Doktor, Subay, Avukat, Savcı, hakim vesaire..
Her birinin geçlik yıllarının unutulmaz anıları geçti o binada.
Şimdi yerinde yeller esiyor. Yerini ise büyük olasılıkla alacağın ismi yeşil alan..
 Diyeceksiniz ki, neden bu gün o bina…?
Baştan da dedim ya, süper laflar ettim bu bina üzerine. Okunmuş taşlarından tutunda, benzetmek gibi olmasın,  yukarıdan aşağıya, yavaştan yavaştan bir çöküş..
Bazen binalır, içinde hayat olmaz ise, kendiliğinden çökermiş…
Bazen de, onca hayata rağmen, bir sallantıda göçermiş… Misal; deprem…
Bir deprem sonrası yara alandı bahsettiğim bu bina.
Yıkımı bekliyordu kısacası, hem de uzuncadır.
Sıra bana gelecek telaşı vardı belki de, fakat ansızın yaşanan bir gelişme ile kararı çıkmıştı, kalem kırılmış, verilmişti talimat. YIKIM…
Onca insanın anılarından bir parça taşıyan, duvarlarında okunmuş taşları sıralı olan dı kısacası yıkılan bu bina.
Daha neler geçiyor içimden, hikayeye dair de, o kadar çok ki, hanginden bahsetsem, bir diğeri darılacak, tek korkum bundan.
 Bir dershaneydi bizim için belki yıllarca adından bahsettiren. Bir marka, bir işyeri, bir devlet dairesi, hele hele bir dönemin tanzim satışı.
Emeği vardı yaşamın içinde, çoğumuzu adam edendi belki de sınıfları.
Ölenin ardından iyi laf edilir derler ya, bende yıkılanın anısına yazayım dedim içimden geçenleri.
Bugün Pazar. Şöyle bir yaslanın arkanıza. Ve geçmişe dönün, o binanın 70’ lerden buyana çektiklerine kulak verin misal… Duyuyor musunuz…?
 Yukarıdan aşağıya doğru başladı yıkımı. Önce minik bir kepçe çıkarıldı tepesine. Kat kat yedi kepçe okunmuş taşları bol binayı.
Birkaç kez kulak verdim,çalışmalar sürürken  fakat nafile.
Sustu, konuşamadı koca bina, belli ki çaresizdi. Yıkma diyemedi tepesindeki kepçeye..
Şimdi birde böyle bir düşünün bu meseleyi, nasılmış diye…
Yıkım tepeden başlıyor, her şey kesinlikle nafile…