.

 
Yarım kalmışlık üzer bizi… Yaşanmayanlar yıpratırlar…
Belki de ''ilişkinin'' bitmesi değildir bizi üzen…
Belki de ''O''nun gitmesi değildir, ruhumuzu paçavraya çeviren…
Belki de tam da şu anda hiçbir şeyden keyif almayan halimizin sebebi son kez kapanan ''o telefon'' değildir...
Yarım kalmışlık üzer bizi…
Yaşanmayanlar yıpratırlar…
Bıkmadan vazgeçmek zorunda kalmak, bozar tüm dengemizi…
Bıkmak!
Bıkmak değildir belki de bu… Doymaktır! Doymadan kalkıp, gitmektir… Daha biz doymamışken sofranın önümüzden toplanmasıdır…
Bıkmak, ayrıdır…

İlişkinin bitmesi değildir bizi üzen, henüz yaşanmayanlara üzülürüz deliler gibi…
İçimizde kalanlarla boğuşuruz yalnız kalınca.
Keşkeler ve belkiler, beynimizin içinde cirit atarlar...
''İyi ki'' lerimizin olmasını isteriz ama ''iyi ki'' lere zaman yetmemiştir.

Bir kadın ve bir erkek düşünün…
Başlamışlar, adını her koydularsa ''o''nu yaşamaya…
Süresini belirlememişler…
''Belki 3 gün, belki 3 ay, belki 3 yıl, belki de 33 yıl olur ama bizim olur'' demişler…
Sevişmişler diledikleri kadar…
Gerektiğinde kavga etmişler…
Her şeyi konuşup, paylaşmışlar…
Aynı denize rakı damlatıp, rakı- balık yapmışlar…
Aynı televizyon kanalına, aynı küfrü savurup; aynı espriye gülmüşler…
Tatile çıkarken kaçırdıkları uçak yüzünden birbirlerini suçlamışlar…
Farklı siyasi görüşler yüzünden tartışıp, tenleri devreye girince ''boş vermişim dünyayı'' demişler…
Biri ''siyah- beyaz'' derken; diğeri ''sarı- kırmızı'' diye bağırmış top, doksandan ağlara girerken ama aynı sofraya oturmuşlar maç bitince…
Ağlamışlar… Sohbet etmişler… Gülmüşler… Aynı yatakta diledikleri gibi uyanmışlar dilediklerinde yeniden uyuyacaklarını bilerek…
Yaşamışlar, yaşamışlar, yaşamışlar ve bir gün gelmiş artık yaşayacakları bir şey kalmadığını anlamışlar… Daha fazlasını yaşarlarsa tüm güzelliğin tükeneceğini ve artık ''doymak'' eyleminin onlara yetmeyeceğini fark etmişler… Artık bir gün daha uzarsa ''bıkmak'' kelimesinin hayatlarına gireceğini hissetmişler…
En güzel yerinde ve dolayısıyla en doğru zamanında vedalaşmışlar…
İkisinin de içinde kalmamış hiçbir şey… İkisi de saygılarını ve sevgilerini kaybetmemişler birbirlerine karşı… Alınlarına silah dayayan olmadığı için nefret ve çirkinlik ortaya çıkmadan ''iyi ki'' lerle dolu birer bavulla herkes kendi yoluna gitmiş… Doya doya yaşamışlar akıllarından geçen her şeyi…
''Madem bu kadar güzelmiş de niye başka yollara gitmişler'' diye soranlar olmuş ama bunu soranlar bilememişler bazen tadında bırakmak gerektiğini…
Hani en sevdiğiniz yiyeceklerle ve içeceklerle dolu bir sofraya oturursunuz bazen ve siz yedikçe, yenilenir sofradaki her şey, hiç tükenmez; siz içtikçe kadeh yeniden dolar… İsterseniz dinlenip, dinlenip devam edersiniz o sofrada oturmaya… Kimse kalkmanızı söylemez sofradan… Bir zaman sonra mideniz bulanmaya başlar… O çok sevdiğiniz şaraptan nefret etmeye başlarsınız… Üstelik hep aynı sofrada oturduğunuz için başka tatları da merak etmeye başlamışsınızdır… Mide bulantısı, bıkkınlık ve merak ağır basar… Bir saat önce kalkmış olsaydınız başka bir marka şarabı yeniden sevebilme ihtimaliniz varken, uzun oturduğunuz için şaraptan nefret eder olmuşsunuzdur. Çünkü doyduğunuzu, o sofradan bıktığınızı anlamamışsınızdır tıpkı doyduğunu bilmeyen bir akvaryum balığı gibi…
Aynı böyledir bazı ilişkiler; tıka basa doyurur, hayal tadında yaşanır, tende ten kokusu bırakacak kadar gerçek olur…
Öğretir, yaşatır, büyütür…
Doğar, büyür, yaşar ve ölür… Bitkisel hayata girmesine izin vermeden, fişi doğru zamanda çekerseniz ne ala!
Ama bitkisel hayatta da olsa yaşatmaya çalışırsanız, çirkinleşir, tüketir, çirkefleştirir, kısırlaştırır, düşmanlaştırır!.. Eskiden sizin için '' onlar mükemmel bir çifttir'' denirken, uzatmaya çalışırsanız '' yapamıyorlar ama direniyorlar'' diye bahsedilir sizden… Yine biter sonuçta ama ''çirkin'' biter… Saygı kalmaz… Sevgiyle anılacak hatıra kalmaz… Yanlışlar doğruları, çirkinlikler güzellikleri götürürler…

En güzeliyle yaşayıp, bitmesi gereken zamanda bitiren çiftlere hayranım ben… Birbirlerinin içinde en ufak bir ''keşke'' kalmasına izin vermeyenlere…
Çirkinleşmeyenlere…
En çok da ''keşke''lerle ve ''belki''lerle dolu olanlara üzülürüm…
''Seni seviyorum'' diyememiş olanlara…
Diledikleri gibi kadeh tokuşturamamış olanlara…
''O''nun teninde uyumaya ve dolayısıyla uyanmaya doyamamış olanlara…
Yaşamak istedikleri her şey içlerinde kalmış olanlara…
Çok güzel anılar biriktirmek için başladıkları ilişkilerinde, anısız kalanlara… ''Gerekirse 3 gün olsun ama bizim olsun'' dedikleri halde 1 günden bile mahrum kalanlara…
İsimlere, sıfatlara takılmadan yaşamak istedikleri halde eylemlerinde bile engellenenlere…
Belki de çok uzun zaman sonra ilk defa birisini hayatlarına aldıkları halde hayatlarını tek başına yaşamak zorunda kalanlara…
Akıllarında olan her şeyi içlerinden konuşmak zorunda olanlara…
''Keşke'' li cümleler ruhlarında uçuşurken, gözleri dolanlara…
Onlar, gidişlere ve bitişlere en çok üzülenlerdir çünkü…
Onlar yarım kalmışlardır çünkü… O'nu, sevgiyle anacak şansları bile denemelerine fırsat verilmeden ellerinden alınmıştır çünkü…
Tek avantajları vardır: BIKMAMIŞLARDIR ama yarım kalmışlıktan o kadar yıpranmışlardır ki bu ufak avantaj teselli edemez onları…
Tıpkı bisikleti olmadığı için bisikletten düşen arkadaşının ağlamasına anlam veremeyen bir çocuk gibi… Onun için, bisikleti olması yeterlidir. Onunla düşmeye bile razıdır, oluk oluk kan kaybedecek olsa bile.
Aynı öyle olur işte; bıkıp da ayrılmış olmaya bile razı olurlar ''yaşanmamışlık, doyulmamışlık'' hissi yüzünden…

Doya doya yaşamak lazım; ''keşke''lere yer vermeden…
Tükendiğini anladığımızda da dönüp gitmek lazım; ''iyi ki''ler henüz sözlüğümüzde dururken…

Bıkmaya fırsat vermeden, gitmek; tadına varıncaya kadar kalmak lazım… Ama her ne olursa, olsun illa ki yaşamak…
İlla ki doya doya sarılmak…
Kokusunu ve tadını ezberleyebilmek, uzağımıza düştüğü zaman hatırlayabilmek için…
Yıllar sonra dönüp baktığımızda ''ne güzel yaşamışız'' ya da ''sonuna kadar denedik, elimizden geleni yaptık, yaşanılabilecek her şeyi yaşadık'' diyebilmek için…

Yarım bırakmayacak ve güzel sıfatlarını kaybetmeyecek kahramanlar girsin hayatınıza…
Ve o kahramanlarla güzel devam eden ya da güzel biten ama illa ki güzel anlatılacak ve hatırlanacak masallar yaşayın… Sevgilerimle…