.


Bugün anlatacağım bir hikaye değil, hayatın ta kendisi. 

Anlatılamaz bir acı…

Evlatlarını elim bir kazada yitiren, bir anne, bir de baba… 

Yüreklerine tarifsiz acı çökmüş, bedenlerinde taşınması çok güç acılı iki kalp bulunan iki insan.

Aslında, sözcük bulamıyorum durumu anlatmaya. Fakat yine de deneyeceğim yaşanılanı.
Şöyle mi başlasam acaba; “Ruhu yansıttı dizeleri. 

Şiirleşti duygular…

Bir Çanakkale evladı, sonsuza dek şiirleriyle yaşayacak…”

Evet, tam da anladığınız gibi. Genç yaşta yiten bu hayat, şair ruhlu bir insanın yarım kalan yaşamına ait.

Henüz 25 yaşındayken, 26 Temmuz 2018’ de geçirdiği elim bir trafik kazasıyla aramızdan ayrılan bir Çanakkae evladı.

Bedeni, ‘Çanakkale Ruhu’ ile yüklü genç bir adam.

Ruhu kadar, duyguları da Çanakkale, dizeleri de Çanakkale gibi bir genç adam. 
Toprağında, yüzbinlerce yarım kalmış hikayenin kefensiz yattığı, Şehitler diyarının, Çanakkale’nin, henüz 25’ inde hayata zorunlu elveda diyebilen, koca yürekli, ve de benzersiz duyguları yüreğinde yaşatabilen genç adamı, şair Oğuz Gülmez.

Adı; Oğuz boylarından gibi değil mi…? Binlerce yıllık Türk tarihi…! 

Soy ismi ‘Gülmez’, belliki, yüreğindeydi hep gülemsedikleri. Duygularıydı dile gelen, şiir olup kaleme alınabilinen. 

Gelecek vaad eden bir gençti vesselam. Fakat olmadı, erken oldu gidişi, hem de çok erken…

 Maltepe üniversitesi görsel iletişim tasarımı bölümünden mezun oldu, başarı ve kariyere uzandı kısa zaman sonra bitecek yaşam yolu. 

Sektörde isim yapmış; Mayadroom ajans’ta cast direktörlüğü yaptı Oğuz. Çeşitli reklam filmlerinde yardımcı yönetmen ve  ‘kelebeğin rüyası’, ‘patron mutlu son istiyor’, ‘bırakmak istiyorum’, ‘ikimizin yerine’  gibi sinema filmlerinde de cast direktörü olarak görev aldı.
Çanakkale Ruhu yüklü yüreği, koca dünya üzerine yüklese tüm işleri, ezip geçerdi, üstesinden pek ala gelirdi Oğuz. Fakat olmadı. Elim bir kaza işte. Adı kaza…

Yarım kaldı bir şeyler yüreğinde. Çünkü yazıyordu aynı zamanda bu genç adam. 
Duygularını dizeliyordu, dizeler şiirleşiyordu. Öyle, beş, on, yirmi değildi şiirler. Çoktu.. 


Çoktu,  çünkü duygular, tıpkı Çanakkale’ nin kara toprağında yarım kalan hayatlar gibi anlam yüklüydü.
Baştan da dedim ya, yaşanan acı büyüktü anne ve babası için. Bir anda gelen ölüm, iki insanın vücudunda taşınmaz hale getirmişti tarifsiz acıyla yüklenmiş yürekleri.

Zordu… Evet zordu karşılaşılan acı gerçek…
Zordu fakat, yarım da kalmamalıydı, evlatlarının yüreğinden kopan duyguların şiirleşen halini daim yaşatmak.
Tarifsiz acı yüklü iki yürek, anne ve baba, öyle bir karar aldı ki, hadi gel de alkışlama? Takdir etme..?

Oğuz’ un ölümünden sonra derlenen şiirlerini, annesi Oyu Runa kitaplaştırdı.

‘Kırmızı’ ismiyle yayımlandı, Oğuz’ un hep düşlediği şiirleri. 
Sonrasında mı…? Sonrası; Çanakkale ruhu yüklü yüreğe sahip evladına sesleniyordu annesi.

Yarın dan sonra Bayram malum. Ve bir anne,  bu bayramı onsuz geçireceği çocuğuna sesleniyordu, Oğuzuna…

“Güzel uyu Oğuzcuğum, şiirlerinin yayınlanması en büyük hayalindi. Ve anneciğin bu hayalini gerçekleştirdi. 
Biliyorum ki, oralar da hissedeceksin sen bunu. Ve tebessüm edeceksin bizlere…”  
Bir annenin, oğluna verdiği ses’i büyütelim istedim bu gün. Öyle ya, yarın Arife, yarından sonra da Bayram.

Biricik oğlunu yitiren bir annenin, biriciğinin hayalini gerçek etmesini dillendirelim ki, Oğuz’ daha iyi işitsin annesinin sesini. Ve de bilsin hayalinin gerçek edildiğini.
Zordur ölüm, öyle biliriz. Vardır mutlak bir kaybettiğimiz. 

Evlat acısı için öyle sözler edilir ki yaşayanlarından, o sözleri ne aktarmaya kafi gelecek söz vardır Lugat’ ta, ne de hissedileni acıyı anlatmaya yetecek kelime.

Biliriz ölümün acısını. Her ne kadar, bir an gelip unutsak da bazen gideni, biliriz ki, asla unutulmazdır yitip giden evlat ve onun yürek dağlayan, bir türlü soğumayan acısı.

 Oğuz boyundan gelen adı gibi, Şiirleri de ölümsüzleşti şimdi Oğuz’ un. 

Her ne kadar ‘Gülmez’ olsa da soy ismin, Gül Oğuz kardeş, Gül. Duygularının dizeleştiği şiirlerin hep yaşacak, hep. Hep hayal ettiğin gibi.