Anlatımı etkin kılan, ergin kılan virgül, noktalı virgül, nokta, ünlem, soru işareti, “tırnak işareti”dir.

Anlatımı etkin kılan, ergin kılan virgül, noktalı virgül, nokta, ünlem, soru işareti, “tırnak işareti”dir.  Ergin kılmayan, etkin kılmayan, karşısındakini yorgun kılan, sözlü ifadede kaçık, dur-durak bilmeyen insancıklar, sonra oturur, karşısındakini sözleriyle mıncıklar…
Yazdığını sanan; virgülü bilmeyen, noktayı önemsemeyen yazılı ifadede bozuk, konu bütünlüğü olmayan, uyardığında uyanmayan, uyansa bile, dinleyeni kaçıran, yanına yakınına gelen her kuş uçuran adamcıklar-kadıncıklar …
Bu yazımızda herkese yer var, belki bana da !?  Söylemlerimizde teferruat (ayrıntı), hamasetten mi, siyasetten mi, gafletten mi, dalâletten (yoldan çıkma-sapma) mi bilinmez, ama çok şey anlatalım derken, hiçbir şey anlatamamadan, dinleyeni esir alıp kendini kusurlu saymamak gibi kendine hakim olamamaktan mı bilinmez, ama böyle bir durumu hem yaşıyoruz hem yaşatıyoruz, doğru mu?!..
Günlük hayatımızda konuşanlarımızın, gazete köşe yarlarımızın, muhabir denen haber yazıcılarımızın çok sık yaptığı ve biz okuyucuların okurken çok önemsemediğimiz kusurlar olarak görülür, bu kusurlar düzeltilmezse, kusur affa aflar, zaafa dönüşür ki, zaaflar hoş görüyle başlar; dış  (-lanmak) görüsüyle sona erer…
Hep başkaları için yazıyoruz, biraz da gazete köşe yazarları, haber muhabirleri ve kendimiz için yazalım, aynaya bakıp söyleyelim dedik… Konuşmayla esir alıp istemeden de olsa dinlemekten kaçan, önce samimiyken, sonra resmiyeti etkin görenlerin-küsenlerin, nezaketle de olsa küsmeyenlerin, küsse bile belli etmeyenlerin ruh hallerini de düşünmek gerek, bizi dinlerken, bizi okurken o heyecanlı, o istekli bakışlarını, KERHEN kavramına döndürmemek gerek !?...
Konuşurken virgülü kullanmayan, sözlerine nokta koyamazlar…! Sözde virgülü olmayanın, özde noktası da olmaz. Dinleyici vatandaş, bunu argo sözle başkasına anlatır…!
Günümüz ciddi, tutarlı, itibarlı, anlam yükü büyük kelimelerle duygu, düşünceleri ifade etmek yerine; basit, içeriksiz, kültürsüz söylem ve hitaplarla dolu hale geldi. Okullarımızda öğretmek, öğrenmek adına verdiğimiz eğitim, aslında bir tutarsızlık, bir modelsizlik göstermekte, sokak ağzı dediğimiz anlayışla ARGO kelimeler, güncelleşmekte, hocasından-öğrencisine, yönetenlerden-yönetilenlere, siyasetçisinden-seçmenine,  gençlerden-ihtiyarlara, gazetecisinden-okuyuculara varana kadar bu ARGO söylemler yaygınlaşmakta; yılların hocası, ve yılların bir Türkçe eğitimcisi olarak sorumluluğumuz, kendimizi sorgulamaya ve bu tür kullanımları yapanları yargılamaya itiyor…
Kelimelerin ciddiyetinin kaybolması; okullarda okur-yazarların çoğaldığı, okul sonrası okumaz-yazmaların “iş tuttuğu,  parasal statü uğruna” kendi ciddiyetlerini kaybettikleri gibi kelimelerin de ciddiyetlerini önemsemedikleri bir gerçektir… Halbuki, insana ciddiyet kazandıran para değil, kullandığı kelimelerin ciddiyetidir.
Kelimeleri seçer ve cümle oluştururken, keyfiyeti bir tarafa bırakabilirsiniz, bırakmazsanız keyfiyet de sizin yakanızdan düşmez, sizi sıra dışı hale getirir, kimliğiniz, kişiliğiniz ve toplumda kazandığınız statüleriniz, unvanlarınız, sıfatlarınız kalmaz, hep tartışılırsınız; yalakalarınız azalır, kendinizi güçsüz hissedersiniz ki, yalnızlık türküleri, şarkıları sizinle beraber gezer, peşinizi bırakmaz…
 30.04.2017 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haber başlığını buraya örnek alıyorum ( daha yenilerini de sizler bulun-irdeleyin):
“ Kuaför Kadın Polisi Bu Hale Getirdi ” ne virgül ne nokta ; Hepsi de YOKTA !?... Bunu okuyan adam ne anlayacak, özne kim olacak, belli mi, evet öyleyse Özne bir sıfat tamlaması, arada virgülü olmadığı için, KUAFÖR KADIN, nesne kim POLİS doğru mu ? doğru. Peki bunu mu demek istiyor hayır !.. Peki öyleyse, anlaşılmasını istediği özne KUAFÖR olacak, KADIN POLİS de nesne olacak, ama özneden sonra neden virgülün yok ? Yıllarca okullarda anlatıldı, yıllarca esprili şekilde örnek verildi, uygulama yapıldı, lâkin nato kafa-nato mermer olan adama ne diyeceksiniz…!?
HÂL  kelimesini yazarken, inceltme-düzeltme işareti koymazsanız, başınız HALANIZLA; KÂR yerine KAR, “Bu günkü KÂRINIZ ne kadar ?”  derken KARINIZ yazar veya söylerseniz, başınız karınızla-eşinizle ağrır durur, ne evde huzur, ne sende şuur kalmaz, asık suratla evde dolaşır, durursunuz….
Konuşmalarınızın durağını, vurgulanacak yerlerin vurağını; aranılacak yerde halayı, sevilecek yerde BALA-yı, zaman içeren HÂLÂ –yı; YARIN ( zamanımızın) 100. yılı olan Samsun’daki ATA’YI unutmayınız !...
 
                                                                                                              19.05.2019
                                                                                    Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                    Kıbrıs İLİM Üniversitesi