Bahar içinde“baharı yaşamak” deyimiyle yazımıza başlasak, yanlış söylem mi yapmış oluruz, yoksa yerine oturması gereken güzellikleri “baharla” birlikte  paylaşmış mı oluruz?..

 
Bahar içinde“baharı yaşamak” deyimiyle yazımıza başlasak, yanlış söylem mi yapmış oluruz, yoksa yerine oturması gereken güzellikleri “baharla” birlikte  paylaşmış mı oluruz?..
Siyasi bahardan- bilimsel bahara, bilimsellikten-ekonomik bahara, özel bahara (bedensel-zihinsel), neşelenmek, huzur duymak, huzur duyurmak… Bilimsel bahar; bilimi yayınlaştırma, sunma, sundurma; bilimin  üzerindeki SİS perdesini kaldırma, bilimi kirletenleri uyarma-tanıtma-bilim hırsızlarını dinleyicilere duyurma-önlem aldırma; bilimi, bilim olarak yapanlarla, bilimi filmleştirenleri kovuşturma vardır. Eleştiriler, sempozyumların güzelliği olurken, bilimi ve bilimsel olmayı yeğleyenleri de özelleştirir
Hayatının baharını yaşamak = Hayatının en güzel günlerini yaşamak.
Ikinci baharı yaşamak =  İleri yaşlarda mutluluk, refah ve esenlik içinde bulunmak
Yukarıda verdiğimiz bahar deyimlerini bilmemize rağmen, bunları günlük hayatta çok kullanırız, ama bilimsel toplantıların gerçekliğini, sunumların güzelliğini, anıların yaşanmişlığını bunun içinde değerlendirmeyiz…
Biz geçen hafta (25-26 Nisan 2019) AÜ. Eğitim Bilimleri Fakültesi, ÇOGEM’de bilimsel baharı yaşadık… Bu bahar alışılagelmişlerden farklı, heyecanlı, PROF’lu-DOÇ’lu-DR’lu, ustalı-çıraklı, hocalı-öğrencili, emeksiz-emekli, çaylı-yemekli, dostlu-arkadaşlı, ara sohbetli, ARMAĞAN’lı hocadan özel yemekli !.. Kitaplar yayınevinden, imzalar Gülten Dayıoğlu’ndan, Yalvaç Ural’dan, İncilâ Çalışkan’dan..
Armağanlar, âdet olduğu üzere hep makaleler, alanla ilgili yazılarla dolar ve editörler öyle de ister, bu bir gelenek halini almış olacak ki, hayatın gerçek yüzü yansıtılmaz, resmi ve aristokrat söylemli yazılar değer kazanır, ARMAĞANI hazırlanan akademisyen resmiyetle-samimiyet arasında ciddiyetle bir yerde oturtulur, o da oturur.… Bu anlayışı sanırım, Cahit Kavcar hocamızın armağanıyla, biraz yumuşatmış olacağız ki, biz böyle bir anıyla armağanda  sizlerle aynı salonda ve aynı yemek masasında birliktelik sağlar hale geldik, onun için de ayrı bir gülümseme, ayrı bir mutluluk var bende ve yazışımda...!  
Halbuki, armağanı çıkan akademisyen de bir insan, bir sosyal varlık, ayrıca gülmesini-yemesini-içmesini bilen bir kişilik, ona çıkarılan armağan makaleler demetinin yanında yüzünde gülümsemeler yaratacak, gönlünde huzur, zihninde rahatlık, yazmasında-çalışmasında zevk ve heyecan yaratacak armağanla da kendini tanımalı, değerlendirmeli, düşünsel, duygusal açıdan nerede olduğunu tartmalıdır… Bu anlayış, ne saygıyı ne sevgiyi ne de otoriteyi yok eder; aksine gücüne güç, hırsına hırs ( harsına halel getirmeden) katar…
Armağanlar; hocalıkta, akademisyenlikte, bilimde-yayında ustalığı kanıtlanmış, öğrencileriyle bütünleşmiş, ülkenin geleceğine imza koymuş, koyduğu imzanın farkında olmuş, iz’an (anlayış-anlama) sahibi kişilere yapılır. Bunu da,  armağan verilecek kişilerin “emekli olmadan, aramızdan ayrılmadan”  yapılmasında veya düşünülmesinde yarar vardır. Geçmiş dönemlerdeki anlayışlarda “ANISINA” adıyla yapılır, sağlığında alması gereken değer maalesef yerine tam ulaşmazdı, ancak ailesi ve sevenleriyle  paylaşılırdı ki, emeksiz-emekli bunu göremezdi. Sanırım, o günkü BÖYÜKlerimiz böyle uygun görürler (!?), biz küçüklerin bilgisine yer verilmezdi… Ben bilmem, böyüklerim bilir, anlayışı etkendi. Bu etkinlikte görüldü ki, bu bir komisyonla (ortak akılla) yürütülmüş, iyi de olmuştur. 
Bilimsel armağanlar, sempozyumlar rastgele yapılmaz ve herkese de verilmez-verilmemelidir de…
İki gün sürecek olan TÜRKÇE EĞİTİMİ ve ÇOCUK EDEBİYATI  Kurultayı “Sedat Sever’e ARMAĞAN adını taşıyordu.  Kurultay’ın açılış konuşmalarına yetişemedik.  Verilen aradan sonra;  “Bilim,Sanat ve Felsefe Dili Olarak Türkçe” konulu  ilk  açıkoturum da yer alan akademisyenler Prof. Dr. Ruşen Keleş, Prof. Dr. Aydın Köksal, yazar Yalvaç Ural, Prof. Dr. Kubilay Aysevener yer aldılar. Ruşen Keleş’in “dünden-bugüne”  Türkçe değerlendirmesi, Aydın Köksal’ın eğitimdeki Türkçe-İngilizce karmaşası üzerine yaptığı konuşması ile Yalvaç Ural’ın Çocuk Edebiyatı ve Okuma vurgusu dinlenmeye değerdi.
Konferans salonu, 150’ye  yakın eğitimci-akademisyen konuşmacı, salonları dolduran dinleyici ile Ankara okullarından gelen öğrencilerin KURULTAYA moral güç katkılarıyla  gerçekten
Konuşmalarda yer alan “Köy Enstitüsü Edebiyatı” üzerine yakılan ağıtlar, yerine bu ideal bulunan “Köy Ensitüsü” eğitimi,  tarihin tozlu sayfalarında yer alsa bile, ara ara bu eğitim kurumundan alınacak dersler ortaya çıkarılmalı, ağıtlaştırılmaktan kurtaılmalı;  bu kurumun yerine gelen “Öğretmen Okulu, Eğitim Enstitüsü (2 ve 3 yıllık- ilköğretim-ortaöğretime yetiştirlmeli), Eğitim Yüksekokulu ve Eğitim Fakülteleri’nin yıllar içinde geldiği nokta “ortak akılla” tartışılmalı ve bugünkü öğretmen yetiştirme kaosu, günümüzün şartları, hedef-kitlesi, ekonomik durum, üreticilik anlayışı, yabancı dil öğrenmenin bir ihtiyaç olduğunun bilinerek, komplese girmeden dünya milletleriyle oluşacak iletişimin etinleştirilmesi, ulusal anlayışın, evrensel anlayış içindeki yerinin tartışılıp eğitime yönelik programların güncelleştilmesi göz ardı edilmemelidir.
Kurultay’a katılanların oluşturduğu ANI bildirilerin gerek anlatım gerek yazma tekniği açısından yeniden gözden geçirilmesi gereken bir TÜR olduğunu da  bir Türkçe eğitimcisi olarak, yeni yetişen gençlerimize hatırlatmak, eleştirel dinleyişimizin neticesi olarak görülmelidir.
Türkçe Eğitimi ve Çocuk Edebiyatı üzerine sunulan bildirilerin çoğunluğu araştırma ürünü olup,  armağanda yer alacağı için burada uzun uzun değerlendirmeyi düşünmüyoruz.  Şunu da söylemeden geçmek mümkün, Türkçe Eğitimi AMAÇ, Çocuk Edebiyatı bir ARAÇ  olduğu için, amaca ulaşmanın araçla mümkün olması gerekir ki, Çocuk Edebiyatını oluşturan metinlerin araca dönüşmesini sağlayan katılımcı yazarlardan Gülten Dayıoğlu ile Yalvaç Uralı’ın şahsında katılımcı tüm yazarlara sevgiler göndererek, onları unutmadığımızı vefa olarak hatırlatalım.
Armağan sahibi, Prof. Dr. Sedat Sever’in; ev sahipliği, konukseverliği, gülecek yüzü, her oturuma girerek dinlemesi; hele anılar bölümündeki inceliği, duygusallığı ve değerlendirmesi de görülmeye değerdi,  akşam verilen yemekteki hediyeler geceye ayrı bir güzellik verirken, aldığı ANMALIK (plâket) ile yaptığı konuşmalarındaki her zamanki Türkçe duyarlılığı yine fark yaratmış, BİLGİSUNAR ( internet) söylemini de dikkat çekici kılmıştır…
Böyle bir anlamlı etkinlikte yanından-yakınından ayrılmayarak, gelenlere sıcak ve içten tavırlarıyla eşine destek veren bir eğitimci olan Fatma Sever hanımefendiyi de kutlamak gerek. Bu arada aile bireylerinin bir bütünlük içinde (oğlu Yiğit, kızı Bilgesu) olduğu gözden kaçmıyordu.
Bu büyük etkinliğin mutfağını unutmak, unutturmak mümkün mü?  Prof. Dr. Cahit Kavcar’ın ağabey-hoca tarzında sevgi içindeki güç-desteği, Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün’ün bilimsel alandaki takibi, Prof. Dr. Halûk Erdem’in arka plânı derleyip-toparlaması gerçekten-yürekten teşekkürü esas kılıyordu.
Bir teşekkür de derslikler kısmındaki Çay-Kafe  diyebileceğim, KAFA dergisi duvar tanıtımlı, çay istediğimde ücreti uzatınca, hocam bu da bizden Sedat hocamızın armağanı için  demesi var ya sevgili Sever’in iletişimdeki yerini vermeye yetmişti !..
 Başka bilimsel, akademik ETKİNLİKLERDE buluşmak dileğiyle, Girne’den sevgiler…
 
                                                                                                         05.05.2019
                                                                                               Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                               Kıbrıs İlim Üniversitesi