.

Şehir. Çünkü orada herkes koşuşturuyor ve ben de katılıyorum aralarına sualsizce.
İstediklerimle buluşuveriyorum hemen. Gidip kahve içiyoruz. Oturup sohbet ediyoruz.Kitapçıya yürüyorum mesela.Arkadaşlarımın dükkanlarına  yürüyorum.
Zırt pırt kuaföre gidenlerden değilim ama gidecek olsam, oraya da yürürüm.Sonra, her yer yakın.En kötü arabayla pıt diye gelebilirim yanınıza şehirdeyseniz.Vapura biner karşıya geçerim.
‘Oh burası farklı ya, İstanbul gibi değil, burada yaşamalı’ der Avrupa’ma dönerim.
Pazartesi aniden cuma oluverir ve anlamam bile.Yapmam gerekenler listesi her gün tazelenir.Her gün liste yapılır ama koşuşturmaktan pek bir şey yapılamaz.
Kızıma anlattıklarımı kim bana anlatacak?
Geçen gün baktım komşuzun oğlu Arif merdivenlerden koşa zıplaya iniyor.
Hangi basamağa indiği belli değil, atlıyor öyle.Dedim ki, önce atlamak istediğin merdiveni seç ve sadece ona atla.
Bunu söyledikten sonra o yamuk yumuk atlamalar geçti.
Buna atlayacağım diyerek ona konmaya başladı.Yalpalamadan konmanın yolu, nereye gittiğini bilmek.Hah, şehre dönersek, şehirde bu zor.Çünkü şehir ‘bu da var, şunu da yap, bu ne olacak peki?’ deyip duruyor.
Ona dur, buna bekle, şuna tamam derken hop, günü katlayıp kaldırıyorlar.Eee ben daha ama şunu yapacaktım diyorsun, eee koca yarının var diyor şehir.Halbuki yarın hep güdük oluyor şehirde.Bir de arabalar yanından hızlı hızlı geçti mi, savrulmayı iyice sindiriyorsun içine.Trafik ışığında bile beklemesi zor şehirde. Herkesin acelesi var.Ve geceleri, tıpkı şarkıda dediği gibi, bir gözü hep açık uyuyan bir devin, inip çıkan göğsünde uyuyakalıyorsun.Rüyalarında şehir peşini bırakmıyor.Şehircilik böyle. Hep kulaç. Hep kuaför. Hep koşturma. Hep egzoz.Kırsalda bu telaşların hiçbiri yok.Orada telaşın fideyi doğru zamanda ektim mi, bu tavukların nesi var da yumurtayı kestiler, ağaçların aşısı tutar inşallah...
Güneş mi çıktı, sis mi indi, toprak ıslak mı....
Horozla uyanan birisiyle, saatin alarmıyla uyanan birisi arasındaki bin bir farkı bulun gibi bir şey.Yağmur çıtır çıtır çatıya yağınca sesini tane tane duyuyorsun.Çıt çıt çıtı çıt çıt sayarsın taneleri.Kendini söyle ortadan tutup, incir gibi dışına çeviriveriyorsun korkusuzca.Kuş diye bir şey var diyorsun.Rüzgar diye bir şey var.Engelsizce geziniyorlar doğada.Hele denize yakınsan, hele bir de kumsala varabilirsen....
Dertlerin mini minnacık oluveriyor hemen.Doğa sana anne gibi sahip çıkıyor.Okşuyor, ninni söylüyor, hava kararınca uyutuyor.Kollarınla hiç kuşlar kadar yükseldin mi, ağaçlar kadar sabrettin mi, rüzgar gibi başının estiği yere gittin mi, dalgalar gibi taşlara vurup, durulduğun oldu mu?
Ben bakınca tepemde tavan değil, bulut olsun istiyorum.
Ayağım taşa, toprağa bassın, güneş gözüme girsin.Ağaçlarla oturup, uzun uzun susmak istiyorum ben.Yağmurda şemsiyesiz kalmak. Bir çocuk gibi, su birikintilerinden filan korkmamak istiyorum artık.O yüzden ben kırsal diyeceğim bu sorunun cevabına.