CHP’ li vekil Öz, haftaya damga vuran çıkışlara imza attı diye bir yorumda bulunsam, sanırım gözlemimde bir hata etmemiş olacağım.

Mensubu olduğu partide, üstlendiği görev muhalefet vekilliği olunca, sanırım sayın vekil de Muhalefet görevini bu anlamda yerine getiren nadir isimlerden.

Dedikleri ve vurgu yaptığı konular, yine gözlemim o ki tamamıyla insan odaklı meseleler üzerine. Durum böyle olunca da, sayın vekili ısrarla takip etmeye devam ediyorum.

Siyaset yapan herkes için, Milletvekilliği hedef edilenin en üst düzey makam diye bilinse de, kimi siyasetçi için Siyasetin içinde olmak bile ayrı bir haz verir. Verir diyorum, çünkü tanıdığım bir çok siyasetçinin, haz duyarak ısrarla politikaya devam ettiklerine hemen her gün tanık oluyorum. 

Biri dese ki; ‘İsimleri sırala’, bu konuda bir derin düşünceye girerim. Neden mi…? siyaseten bazı konular üzerine kaleme aldıklarımız için, kimine göre ahkam kestiğimiz düşünülen mevzuları, döner dolaşır o isimlere bağlarlar da ondan. Yani durduk yere, politikayı haz alarak sürdüren ağabeyleri hedef haline getireceğimi düşünerek, isimleri sıralamamadan yana kararımı net şekilde dile getireyim.

Genelde, etraflarında etki altında kalan isimlerle yola çıktıklarını bildiğimiz bir takım siyasetçiler, sonuçta bizim de etki altında kaldığımızı düşünüp, duyumlarımızı kaleme aldığımız anlarda, bu güne değin tanıdıklarından yola çıkarak, aynı kefede tutmaya çalışıyorlar. İyi de her kuşun eti yenmez ki… Bari bunu bilmiş olsaydınız. Yazık ihtiyarlığa merdiven dayamışsınız da, bir bunu öğrenememişsiniz.

İhtiyar kavramından söz ettiğimi duyup,  üzerlerine alınanlar olabileceğini de düşünerek, şunu da net ifade edeyim ki; ‘Mesele Çanakkale olunca, ak saçlı ağabeylerle oturup yaptığımız beyin fırtınasında, dün’den bu güne Çanakkale siyaset tarihini anımsayarak konulan tespitlerin, çoğu kez 6 ay sonra, günü eleştirenlerce de gündeme getirildiğini görme hazzını bir başka yaşayanlardanım. Bilmem anlatabildim mi..?”

Yine laf salatasını fazladan kayık tabağa yükleyip, konudan saptım sanırım. Muhtemel ki, vakitsiz yemek yemeden kaynaklı kan şekerindeki düşüşün azizliğine uğradım. Konu dışı kelamlarla güne devam ettiğimin farkındayım da, Allahtan; şeker katsayısı yükselip de, ağzımıza geleni söylemiyoruz. Buna da şükür…  

Dediklerini ve tespitlerini okurken, çoğu kez desteklercesine kafa salladığım sayın vekil Bülent Öz’ ün, TBMM’ de Partisi adına söz alıp kürsüde yaptığı konuşmadan bahsederek yazımıza devam ederken, mevzudan kopmuşluğumu fark ederek, yeniden konuya döneyim ve CHP’ li Milletvekili sayın Öz’ ün çıkışını birlikte görebilelim. 

Önceki gün. Yani 11 Ekim’ de TBMM 26. Dönem 3. Yasama Yılı 6. Birleşiminde, 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı maddeleri üzerine, CHP Grubu adına Meclis Genel Kurulunda söz alan Çanakkale Milletvekili sayın Öz, ben gibi işçe kardeşlerle alakalı konuya vermiş veriştirmiş.

Kısacası sayın v ekil, İşçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuğun zorunlu hale getirilmesini eleştirmiş.

Net ve tam cümle haliyle de şöyle demiş; “Arabuluculuk yasası zaten mağdur olan ve haklarını aramaya çalışan işçinin bir kez daha kaybı olacaktır”

Konuşmasında, “uzlaşma yerine iş veren tarafın işçi üzerinde kuracağı tahakküme şahit olacağız” vurgusu ile sözlerini sürdüren sayın vekil;

“Şu an görüşülmekte olan kanun tasarısı, İş Kanunu'yla ilgili birçok düzenlemeyi barındırmaktadır. 
Bu tasarının en önemlisi de ara buluculuk düzenlemesidir. 

Hükümet, söz konusu ara buluculukla ilgili kanun tasarısının yasalaşması halinde, işçilerin haklarının daha iyi korunacağını ve işçilerin haklarını daha kısa sürede elde edeceğini iddia etmektedir. 

Gerçekten, kanunun yürürlüğe sokulma amacı işçilerin haklarını korumak mıdır, yoksa on beş yıldır olduğu gibi takiyeyle gerçekleri gizleyip işçilerin tam karşısında yer alıp sermayenin çıkarlarını korumak mıdır?”

Şeklinde dikkat çeken soruyu da yöneltivermiş. 

Arabuluculuk’ un zorunluluğunun, mağdur olduğunu ileri sürdüğü işçiye, çözüm değil engel olacağı fikrini açık açık dile getiren sayın vekil, bu sözlerini Meclis kürsüsünden şöyle açıvermiş;

“Söz konusu kanun tasarısı, işçinin birçok hakkını yasal yollardan aramadan önce Arabuluculuk Kurumuna başvurmasını zorunlu hale getirmektedir.

Arabuluculuk Kurumuna müracaat etmeniz durumunda, mahkeme masraflarının haricinde Arabuluculuk Kurumu için ayrıca bir ücret ödemeniz gerekmektedir. Bu da işçinin hakkını aramasının önünde yeni bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. “

İddialı sözler bunlar. Bu sözler edilmeden önce, ilgili konuya ilişkin donanımlı bir araştırma yaptığını varsayıp, sayın vekilin dediklerine göz atmaya devam edersek, bir okkalı iddiayla daha karşılaşmış olacağız.

Konu, toplumun büyük bir kısmını ilgilendiren işçi sınıfı üzerine olunca, denilenleri uzun uzun dile getirmenin okuyanlarımızı sıkmayacağını düşünerek, TBMM kürsüsünden söylenilenleri,  sayfamızda paylaşalım o halde.
Sözlerini devamında; “Uzlaşma iki eşit taraf arasında gerçekleşir. Eşit olmayan taraflar arasında uzlaşma gerçekleşmeyecek, güçlü taraf görece zayıf taraf üzerinde tahakküm kuracaktır ve ara buluculuk kurumunda uzlaşma yerine iş veren tarafın işçi üzerinde kuracağı tahakküme şahit olacağız maalesef.” Deyivermiş sayın vekil.

Ardından da yine hayli büyük iddialı laf etmiş. Demiş ki;
“Bu yasa bizi sosyal devlet ilkesinden uzaklaştıracak ve eşit güce sahip olmayan tarafları karşı karşıya getirecektir.”
Bu sözlerine örnekleme de getirmiş sayın vekil Öz.Nasıl mı…? Aynen şu sözleri ile;
“Örneğin Arabuluculuk Kurumuna başvuruda bulunan işçinin 20 bin TL tutarında işçilik hakkı olduğunu varsayalım. İşçi Arabuluculuğa başvuracak ve başvuru masrafını ödeyecek. Daha sonrasında işveren işçiye hakkı olan tazminat ve hakkın çok altında teklifte bulunacaktır. İşçinin düşüncesi de bu teklif karşısında ‘Ben zaten Arabuluculuk için masraf yaptım. Şimdi bu teklifi kabul etmezsem mahkeme için yeniden masraf yapacağım. Buna da maddi olarak gücüm yok. En iyisi ben bu teklifi kabul edeyim.’ olacaktır. Görüldüğü üzere, burada kâğıt üstünde bir uzlaşma olmasına rağmen gerçeğe baktığımızda güçlü tarafın zayıf taraf üzerinde tahakküm kurduğunu ve isteklerini kabul ettirdiğini görüyoruz. “
Konu üzerine, ‘iktidarın yeni icadı’ benzetmesi de yapmış sayın vekil. Bu noktada da açmış ağzını yummuş gözünü. Ve de demiş ki;

“Türk yargısının nasıl yürütüleceğine ilişkin usulleri belirleyen Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yargılama sırasında iki tarafın uzlaşmasını engelleyen bir düzenlemesi bulunmamaktadır. 

Her iki taraf da yargılamanın yürütüldüğü esnada şartlarda anlaşıp uzlaşabilmektedir. 
Bu nedenle tarafların uzlaşmasını sağlamak amacıyla yeni bir kurumun icat edilip bir de bu kurumun zorunlu hâle getirilmesinin herhangi bir gereği bulunmamaktadır.”

Bugünün Türkiye’sinde, bir yandan sınır ötesi harekat, diğer yandan iç meseleler. Dış politika, ABD vize falan filan derken, gündem öylesine ağırlaştı ki, siyasetçilerin işi bu anlamda çok ama çok zor. 

İyi ki ben politikaya sarmamışım. Bir de siyasetin ağır yükü içinde, mesai sonrası nasıl Saddam oynardım. Sinek iki katı, maça üç, karo 4 ve kupa 6 katı.

Deli bir oyun…. En azından, sorun yumağının içinden bir iki saatliğine çıkmayı sağlıyor.