Memurlar için 10, biz işçi ve emekçiler için sadece 4 günlük bayram tatilinde yaşanılanlar ne yazık ki bende böyle bir düşünceyi hasıl etti.

Onca Polis var iken bayram tedbirler kapsında, ne vakalar ne vakalar…
Hele bir tanesi, Valilik binasının metrelerce yakınındaki Polis noktasının dibinde yaşandı. (Pes yani…) Bu acı olay karşısında, gözü dönmüşlüğe, polis tedbiri de neymiş diyebiliriz.
Tatil süresince nüfusu büyümüş, araç trafiği de oldukça gelişmiş Çanakkale’ de, gözü dönmüş sürücülerin yaptıkları da ayrı bir konuydu.
Büyümek bizim için büyük şansızlık olacak diyorum.  Sayfamızda da yer alan o fotoğrafları bakın hele. Benim gibi düşünmeniz muhtemel.
Bu iki an’ı görünce; ‘Aman tanrım, böyle olacaksa gelişmişlik ve büyümüşlük, orada kalsın’ demekten kendimi alamadım.
Ana cadde üzerindeki orta refüj aralarından geçmeye çalışan araç sürücülerinin sabırsızlığını anlatan o kareleri, belki de herkes sosyal medyadan gördü. Ben görmeyenler için, o fotoğrafları paylaşayım dedim.
Ne fantezi ama…  Tatildaşlar sırada bekleye dursun, bazı uyanıklar geliş ve dönüş yolunda,  sıraya kaynak olmak için zoru başarıyor. ‘Trafik magandası mı denir, yok sa; aşırı uyanık mı?’ Bilemedim.
Yorum, fotoğrafları görene göre değişecek. O halde, benim yorumum kendime. Yani,  içime atıyorum aklıma ilk gelenleri.
Kara yollarında, her bayram meydana gelen kazalar Türkiye’nin dört bir yanında tekrarlanırken, şükürler olsun ki Çanakkale’ de duyana acı veren korkunç trafik vakaları yaşanmadı. Trafik canavarları kendilerini dönüş yolu için çileli feribot kuyruğuna hazırlamış olacaklar ki, bu gün paylaştığım fotoğraflar da bence bunun bir kanıtı,  bir yerde de iyi etmişler. Neden mi böyle dedim? Çünkü kimsenin Azrail’i olmamışlar.
Büyüme ve gelişme adına, ne de güzel edilmiş sözlerden bahsedecektim ama, kendimi tutamadım. Büyüme ve gelişmeye yönelik, geçen günlerde ‘Kalenin Sesi’nde, ses vermiş bir tanıdık isim, Knet konseyi Başkanı da olan Engin Kandemir, genç meslektaşım Doğancan Ustabaş’ ın ustalıkla hazırladığı sorulara yanıt vermiş.
Sorulanlar karşısında verilen cevaplar dikkatlice okudum.
Sayması kadar, sıralaması da hayli zor unvanlara sahip başkan Kandemir, bomba sözler etmiş yine. 
Bu gün konu edeceklerim, beni hayli etkileyen sözler olduğundan, Elçiye Zeval olmaz da demeyeceğim.  Bi nevi gönüllü aktarım diyelim. Çünkü ‘Elçi’ tanımı zayıf kalır. Netice itibariyle, dikkatimi çeken sözler ettiğinden süper Başkan,  dediklerini biraz daha gündemde tutmak adına gönüllü elçilik yaptığım söylenebilir
Güzeller güzeli, cennet köşemiz Çanakkale üzerine Konu Şuydu; ‘ÇANAKKALE BÜYÜYOR, ÇANAKKALE DEĞİŞİYOR.’
Unvanlarını saymak güç de olsa, ben de biraz çabalayayım. Halileli Köyü Muhtarı, Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Sorumlu Başkanı. Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı, Ziraat Odası Meclis başkanı diye başlayıp, sıralanacak ne unvanları var daha da, ben saymaktan hakikaten yoruldum.
Birkaç soruya, verdiği yanıtları ile süper Başkan Kandemir, ‘Nasıl bir Çanakkale’ yi de’ özet geçmiş aslında.  
İlk soru şöyle gelmiş; ‘Çanakkale her geçen gün büyüyor ve gelişiyor. Bu büyümenin köylerimize katkıları sizce nelerdir? Bu anlamdan neler yapılıyor?’
İlk yanıt, sözünü esirgemez Kandemir’ den şöyle gelmiş; “Çanakkale’nin büyümesi demek, yerli nüfusunda büyümesi demek. 
Yani her yönden katkının da büyümesi anlamına geliyor. Köylerde muhtarlarımız çok zor şartlarda görev yapmakta. Eskiden halkın daha farklı bir yapısı vardı. İnsanlarımız şunu yapıyordu: İmece usulü dediğimiz, yardım ederek, köyle ilgili yapılması gereken her şeyi maddi, manevi veya iş gücü olarak karşılamaktaydılar. Fakat insanlarımız maalesef ki aynı katkıyı sağlamıyorlar. Muhtar kendi şartlarıyla veya yakınlarıyla, çocuklarıyla, bir kısım azalarında yardımıyla sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bu sorunları çözmeye çalışırken, sadece bu insanların yardımı da yetmiyor. Devletten, belediyeden yardım istiyorlar.” Anlatımı ile.
Bu kadar ile bitmemiş tabi dedikleri. Hemen ardından da; “İş makinelerine ihtiyaç duyuyorlar. Belediye başkanına gidiyorlar, belediye meclis üyelerine gidiyorlar, il genel meclis üyelerine gidip yardım istiyorlar. Şöyle bir durumda oluşuyor; Hem insan lazım oluyor, hem kepçe lazım oluyor, hem de vidanjör lazım oluyor. Bunlardan bir tanesi olmadığı zaman iş eksik oluyor. 
Şehir büyüdükten sonra koordinasyon daha iyi sağlanacağı için bunlara daha rahat bir şekilde ulaşabileceklerini düşünmekteyim. Yani muhtarlarında elleri rahatlayacaktır.”
Sanırım, hep hissedilmiş ama bir türlü dillenmemişlikleri dillendirmiş sayın Kandemir.
Bence, bu dedikleri ile yüzlerce muhtara da tercüman olmuş. Yanlış mıyım…?
 Bir dikkat çeken soru da, şu olmuş Kandemir’ e; “Önümüzdeki 5 yıl içerisinde size göre Çanakkale ne yönde ilerleme kaydedecektir?  Bu gelişme köylerimizi nasıl etkileyecektir?”
Müneccim olsa, bu soruya yanıt elbet zor olur. Tabi bence. Peki ya, Süper bakan de mi demiş? Hemen aktarayım.
Demiş ki; “Tarım ve sanayiyi birbirinden ayırmamak lazım. Çanakkale’de domates üretimi çok fazladır. Çanakkale domates şehridir ve kaliteli domatesler üretir. Fakat Türkiye’ de domates üretimi, domates tüketiminin iki katından daha fazla. Böyle bir üretim olmasına rağmen Çanakkale’ye yakın yerlerde bir salça fabrikası olmadığı için bu domatesleri değerlendiremiyoruz.”
Sanırım, eskiden var olan, sonra yok olan bir çok fabrikayı da, bu sözleri ile gündeme getirmiş süper Başkan. Diyorum ki; ‘Ağzına sağlık Engin başkan…’
Daha sı da var. Susmamış hemen öyle iki kelime edip. Devamında dedikleri de hayli dikkat çekici. Nasıl mı? Aynen şöyle;
“ Uzun yola da gittiğimiz zaman domatesler çabuk bozuluyor. Kamyonlardan domateslerin suyu akıyor ve büyük bir kayba sebebiyet veriyor. Yani uzun yol taşımacılıkla salça fabrikasına götürmek ekonomik faaliyetleri fazlaca artırıyor ve ürünün bir kısmının da heba olmasına yol açıyor. Aynı olay meyve içinde geçerli.  Meyveyi de uzaktaki fabrikalara götürüyorlar. Buna sadece meyve sebze olarak bakmayın ayrıca taşımacılıkta kullanılan yakıtta var. Bunlar ülke ekonomisi için zarar. Bursa’ya Balıkesir’e götüreceğine Çanakkale’de bir fabrika olsa bu meyveyi, sebzeyi daha iyi değerlendiririz. Yani hem burada nakliyeden kazanırız hem ülke kazanır, hem de vatandaş kazanır.”
Sanırım bu dedikleri ile bir yerleri yeniden keşif etmiş olmamış sayın başkan. Olan bence şu; 
“Sorun ortada, çözümü de bunlar…” diyerek, birileri sesimi duysun’ a getirmiş konuyu.
O halde, diyeyim ki, ‘Hay ağzına sağlık Engin başkan…’ 
Bu konu üzerine de lafını esirgemeyen Kandemir’ in, bir diğer soru üzerine de dedikleri ilginçti vesselam.
Soru da önemliydi elbet. Genç meslektaşım Ustabaş; “Ekonomik yönden değerlendirdiğinizde değişim ve gelişim yönündeki yatırımlar ne yönde olabilir? Bu yatırımlar köylerimizi nasıl etkiler?” diye patlatmış b.ir zor suhal’ i daha.
Sıkı durun şimdi. Yanıt da, soru kadar enteresan. Önce köylü ve muhtar, sonra Başkan Kandemir;
“Bazı köylerimizin, şehrimiz için önemi biraz daha fazla. Mesela Troia Tarihi Milli Parkı var. Troia dediğimizde dünyada bilmeyen hemen hemen kimse yok.  Troia destanların şehridir. Ben Halileli Köyü muhtarlığını yapmaktayım. Yani Troia Tarihi Milli Parkı sınırları içerisinde yaşamaktayım. Burada bir çok şey yasak. Bizim kıymetli arazilerimiz var. Buralarda imar yapılamıyor. Mesela Meşe ağaçları var, bunları kesilmesi yasaktır. Bu olaya tamamen katılıyorum. Zaten ağaç kesmek hiç olumlu bir davranış değil. Ağaçları tabi ki de seviyoruz ama doğal yapıyı bozmayalım diyorlar, buna da katılıyoruz.
Peki orada yaşayan vatandaşlarımıza hiçbir şekilde katkı sunulmayacak mı? Adam Troia Tarihi Milli Parkı’nda yaşıyor. Misafiri geliyor hatta bırakın misafirini kendisi o kazı heyetinin olduğu yere girmeye kalktığı zaman 30 TL ücret isteniyor. O bölgede yaşayan insanlardan isteniyor. 
Geçmişte o bölgenin İçme Suyu Birlik başkanlığını yaptım. Troia’ nın suyunu biz veriyoruz . Hatta Troia’ ya giden suyun ilk kaynağı benim şahsi arazimden geçmekte. Yine geçmişte Troia’ nın çöplerini dahi köylülerle birleşerek biz topluyorduk. Bunu karşılığında ekonomik olarak hiçbir katkı almıyorduk. Bize diyorlar ki Troia’ yı koruyun fakat vermeden almak Allaha mahsustur. “
Devamı da var da, aktarmaya gerek var mı?
Ne var ki aktarılması gereken  bir net sözü de paylaşmadan geçemeyeceğim. Demiş ki, önce köylü, sonra muhtar ve de Başkan Kandemir, ; “Peki o bölgede ki insanlara ne veriliyor? Hiç bir şey. Nasıl bir katkı var? Hiçbir katkı yok”
Yine diyorum, ‘Ağzına sağlık önce köylü, sonra muhtar, bir de Başkan Engin Kandemir’
Bir koç soru birkaç okkalı yanıt. Konuyu biraz da olsa, aktardığıma inanıyorum. 
Doğruları kim söyler ise, paylaşma noktasında, gönüllü elçi olacağım. Haydin o vakit, hoşça kalın…