Henüz çocukken, hamurumuz sertleşmemişken “senden olmaz”ları defalarca duymuş, olanı ve yıllar içinde olacakları göremeyen gözlerin ellerinde tohuma kaçmış olabiliriz.

Henüz çocukken, hamurumuz sertleşmemişken “senden olmaz”ları defalarca duymuş, olanı ve yıllar içinde olacakları göremeyen gözlerin ellerinde tohuma kaçmış olabiliriz. Vardır elbet bir sebebi, hikmeti.
Rüyalara ve etrafımdaki güzel insanlara saygılarımla, buyrunuz severek deneyimlediğim yaşam boyu eğitim yolları:
Ey güzel insanlar, bir yaklaşın bakalım!
Bazen her gün söyleyesim geliyor.
Yasınıza sahip çıkın diye her gün hatırlatmak / hatırlamak istiyorum.
Yeni anne olmuş kadınları görüyorum.
Bebekleriyle olan ilişkilerini.
Bebek uzun uzun duruyor bazen.
Bir eşyaya, bir kediye, kendi ellerine bakıyor, annesine bakıyor, annenin telaşı var. O yapmak istiyor. O oyuncakla oynasın, sonra şu oyuncakla oynasın, üstünü giydirsin, çıkarsın, yıkasın, temizlesin, uyusun bebek. Anne öyle istiyor. Anne uzun uzun durmayı bilmiyor. Boşluğun içinde rahat etmeyi, sadece gözlemlemeyi bilmiyor. Öyle öğrenmiş. Bebek henüz biliyor durmayı. O da bu telaşın içinde unutacak yakında... Bebekleri izleyerek öğrenebileceğimiz ne çok şey var aslında.
Sadece yeni anneler değil, farklı yaşlarda, farklı koşullarda yaşayan kadınlar.
Koşturup duruyorlar. Bir eğitimden diğerine. Bir ev işinden diğerine. Bir yakının ihtiyacından diğerine. Bir sofradan diğerine. Bir kariyerden diğerine, aynı kariyerin içinde bir sonraki basamağa, hızla, durmadan.
Okullar okuyorlar.
İşler buluyorlar, kuruyorlar.
Evleniyorlar.
Çocuk doğuruyorlar.
O çocuk daha küçücükken bakıcıya bırakıp kendileri acele işe dönüyorlar.
Ama, ev kadını oldu denmesin.
O kadar eğitim boşa gitmesin.
Nil seneler önce hepimizin beynine kazıdı “Çocuk da yaparım kariyer de”
Yapamazsam başarısız olurum sandık hepimiz.
Durursak düşeriz.
Her ne koşulda ise mühim değil, mühim olan hareketin devamı!
“Olmak değil, yapmak gerek” diyor sistem bize. Durma, durursan mazallah içine bakarsın. Dışarı bak ki sistem sürsün.
Yok ya… Pışıııkkk!!! Demek geliyor içimden şimdilerde…
Nasıl da kandıki nasıl da kendimizi süper kahraman kadınlar sandık.
Her şeyi yaparız, her şeye gücümüz yeter, yapamazsak bu bizim hatamız diye yedik kendimizi… Senelerce…
Şimdilerde durmayı yüceltme fikri yükseliyor içimde. Bildiğimden değil, anlamak istediğimden. Bildiğimden değil yavaş yavaş deneyimlemeyi kendime hak gördüğümden. Herkesin her şeyi olmak zorunda değilim, diye anlamaya başladığımdan…
Ben bu hakkı kendimde buldukça ailem, eşim, oğlum, babam, bunu doğal görmeye başlıyorlar. Bana destek oluyorlar, evin işlerini hallediyorlar… Ben hareket etmesem de hayat sürüyor. Dünya başımıza yıkılmıyor. Çocuklar aç kalmıyorlar. Durabilirim.
 Durmanın türlü türlü hali var. Gün içinde durmak, anın içinde durmak, zor duyguların içinde durmak, bir yasın içinde durmak, dönemsel olarak durmak…
Birinin ucundan tutunca hepsi yavaş yavaş mümkün gözükmeye başlıyor.
 
 
Çok sevdiğim bir arkadaşım var. Ruhumun parçası. Donanımlı, aydınlık, koca kalpli bir kadın. Eğitim, kariyer, master, gönüllü işler derken çok yorulduğunu, aslında yapmak istemediği bir şeyin içinde olduğunu fakat duruma ne yapacağını bilmediği için onu bırakamadığını anlatıyordu geçen gün.
Vücudu, türlü türlü arızalar çıkararak halinden memnuniyetsizliğini ortaya koyuyor ama benim canım arkadaşım, başladığı işi bitirmesi, bir baltaya sap olması, ev kadını olmaması gerektiğini düşündüğü için acı çeke çeke devam ediyordu içinde olduğu, ilgisini hiç çekmeyen lisansüstü çalışmaya…
Dedim, yalnız değilsin.
Dedim, bizim nesli zehirlediler.
Dedim bu konuyu meydana çıkaralım.Kolektife danışalım.
Diğer kadınlara soralım.
Duran duramayana anlatsın.
Duramayan neden duramadığını anlasın.