.

Bir köpek sahiplenmek, her yönüyle muhteşem bir iş olabilir ancak elbette ki bununda bazı zorlukları vardır. Ancak köpek dostunuzla geçireceğiniz güzel vakitlerin ve biriktireceğiniz anıların yanında bu zorlukların pek de önemi olmayacaktır.
 
Köpek dostlarımızın tıpkı biz insanlar gibi birçok ihtiyacı vardır. Ancak insanlardan farklı olarak, bu ihtiyaçlarını kendi başlarına karşılayamazlar. İlk olarak köpek dostlarımıza sahipleri tarafında vakit ayırılmalıdır. Onlarla geçireceğiniz her dakika, onlar için sizde olduğundan daha fazla anlam barındırır ve size duygusal bir bağ ile bağlanırlar.
 
Oldukça sadık olan köpek dostlarımız, sahipleriyle vakit geçirmekten ve ilgi görmekten oldukça keyif alırlar ki bu yüzlerine ve sağlıklarına yansıyacaktır. Unutmayalım ki mutlu köpek sağlıklı köpektir.
 
Günlük yaşam temposunun yoğunluğundan dolayı, köpek sahipleri, onları ihmal edebilir. Bu ihmal son derece olumsuz olup, köpek dostlarımızın yalnız kalmasından dolayı depresyona girmesine sebep olabilir. Bu nedenle köpek sahiplenecek kişilerin, köpek dostlarımızla günlük olarak mutlaka vakit geçirmesi gerekmektedir.
Köpek sahiplenmek sabır ister
 
Köpek dostlarımız, tıpkı insanlar gibi birbirinden farklı karakterlere sahiptir. Bu nedenle bazıları gayet uysal bir karaktere sahip olup kolay öğrenebilirken bazıları ise inatçı bir karaktere sahip olup eğitime direnebilir.
 
Bu noktada tamamen sabırlı olup, disiplinli bir şekilde eğitime devam edilmesi gerekmektedir. Çünkü bu eğitimler her ne kadar uzun sürerse sürsün, köpeğinizle birlikte mutlu bir ev arkadaşlığı yapmak için hayati önem taşır.
 
Bu hayati önem taşıyan eğitimlerin başında tuvalet eğitimi gelmektedir. Bazı inatçı türler, yapısı itibariyle bu eğitime direnebilir ve hatta tamamen reddedebilirler. Ancak sabırlı olup bu eğitimin mutlaka verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, köpek dostunuzun tuvaletini salonun ortasında yapması oldukça muhtemeldir.
 
Sahiplendiğiniz köpek dostlarımızın, başlarda size karşı soğuk davranması ve evi garipsemesi oldukça doğaldır. Bu gibi durumlarda onunla daha fazla vakit geçirmek tek ve en iyi yöntemdir. Zaman içerisinde size alışan köpek dostunuz, sizinle derin bir bağ kuracaktır.
2020’nin Aralık ayında, Goldwind Danka diye biri geldi evimize Moskova’dan. İki buçuk aylıktı.
Gerçekten de altın bir rüzgara benziyordu. Biz ona kısaca “Misha” demeye karar verdik.
Kısa zamanda, sanki hep evdeymiş gibi tanıdık geldi.
Hatta ilk gördüğüm an bile tanıdık geldi. Olur ya. Sanki eski hayatımda kızımmış gibi.
Ve işte böylece ilk kez bir köpeğim oldu benim.
Ankara’da hayvanlardan uzak bir evde büyüdüm. Her görülen örümcek, böcek ve sineğin kafasına terlik patlatılan bir evde.
Hayvanlara uzaktan bakıp yakından kaçarak. Kedi tırmalar, arı sokar, köpek ısırır.
Tüylü bir şeye elimi değsem, gidip yıkardım çünkü belki mikrop kapardım.
Etrafımda da hayvan sahibi birileri yoktu.
Ne bileyim, evine gidince köpeği üstüme atlayan bir arkadaşım, iguanası olan bir komşum ya da apartmanın sadık kedisi... Yoktu hiçbiri.
Hayvanlar ormanların ve vahşi hayatındı. Sokaklarındı. Fareler, yatılı trenlerin ve gecelerindi. Baykuşlar da korku filmi gibiydi zaten.
 
Sonra, benim hayatım birkaç takla attı.
 
Yani hani, bir yemeği yaparken bazen alakasız bir sürü sosa batırırsınız ve öyle tatlanır ya, onun gibi.
Ve son batırıldığım sosta, hayvanlar alemine girdim.
Orman kenarında bir evde yaşamanın sonucu olarak, yılanı sopayla yoldan almayı, domuzların gece bıraktığı ayak izlerine basa basa yürümeyi, örümceği incitmeden bahçeye bırakmayı, kediler kucağımda kahvaltı etmeyi, koyunları otlatmayı ve arılardan bal almayı öğrendim.
Kuş sesleri ve kuşlar en merak ettiğim konu.
Acaba bu ormanda hangi kuşlar var, sesleri ne?
Bahçedeki kirpinin ve kaplumbağanın evlerini çok merak ediyorum.
Cesur tavuğum var bir tane, en uzağa o geliyor diye onu ödüllendiriyorum.
Derken Misha geldi.
Bir bebek daha geldi diyebilirim.
Yemeği, uykusu, çişi, kakası, hava alması, oyunu, sevmesi var.
Zaman istiyor, ilgi istiyor, oyun istiyor. Bir de çalışmak, çalıştırılmak istiyor Misha.
“Şimdi ne yapayım” diye gözünün içine bakıyor insanın.
“Git getir, yakala, otur, yat, kalk, bekle”yi hemen 10 günde öğrendi bile.
Evin bir tane daha sesi, soluğu, neşesi oldu.
Ben de her gün biraz daha öğreniyorum. Bir köpekle arkadaş olmayı, ona anne olmayı, yuva olmayı öğreniyorum.
Doğaya ilk defa kollarımı ve kalbimi açtığımı hissediyorum.
Ağaçlar, kendilerini mikroplardan korumak için fitonsit diye bir madde salgılıyorlarmış.
İnsanlar, ağaçların yanında bu maddeyi içlerine çektikleri zaman, bağışıklıkları artıyor, stresleri azalıyor ve vücutlarındaki beyaz savaşçı hücreler artıyormuş.
Orman yürüyüşleri bende bağımlılık yarattı. Belki de sebebi bu fitonsittir.
Japonların meşhur orman banyoları varmış, saatlerce ormanda geçirdikleri zamanlar...
Sakinleşmek için, tedavi için... En çok da hayatta olduğunu ve bütünün parçası olduğunu anlamak için.
Yürürken, ağaçlarla, kuşlarla ve hatta ormanda o sırada uyuklayan domuz yavrularıyla birlikte nefes alıp verince, bu ortak nefes, ortak bir bilince çağırıyor insanı.
Bir mantarın da seninle aynı topraktan, havadan, yağmurdan beslendiğini bilince, bir nevi komşu oluyorsun ona.
Senden çok farkı olmuyor orman canlılarının.
Misha’da bu duyguların açtığı kapıdan giren bir misafir.
Başka bir canlıya kalbini ve zamanını vermek için bir fırsat.
Ve bütün fırsatlar gibi bu da, şaşırtacak, büyütecek, değiştirecek.
 Hem büyümeyip, şaşırmayıp ve değişmeyip ne yapacağız?