Çocuk deyip geçme ne zaman nasıl büyüdüğünü bile anlayamadan birde bakmışsın bir ergen olup karşına geçmiş sana cevabını vermekte zorlandığın sorular soruyor…

Çocuk deyip geçme ne zaman nasıl büyüdüğünü bile anlayamadan birde bakmışsın bir ergen olup karşına geçmiş sana cevabını vermekte zorlandığın sorular soruyor…
İşte bu eğitim de sanırım ailede başlıyor.. İyi bir ebeveyn olmak zor olsada çocuklarınızın ilk öğretmeni sizsiniz. Siz ne verirseniz onu alıyor ve uygulamaya başlıyorlar… İşte bu yüzden her ebeveyne bu dönemde düşen önemli görevler vardır. İyi bir çocuk yetiştirmek zor da olsa hepimizin tek derdi topluma faydalı çocuklar yetiştirmek değilmi sonuçta…
 
Çocuklar erken dönemde anne-baba ile kurduklarına benzer bir bağı, zamanı geldiğinde öğretmenleri ile de kurarlar. Daha doğrusu ideali kurmalarıdır. Kurulamadığı zamanlarda ya da anne-baba ile kurulan bağın yeterince besleyen ve sakinleştiren bir formu olmadığında genellikle okula alışma sürecinde de zorluklarla karşılaşılır.
Ancak bu yazının konusu okula alışmak değil, okula alışmış, bağ kurmuş, belli bir okul imajına, içsel temsiline sahip çocukların pandemi ile zayıflayan okul motivasyonu ve bağını kuvvetlendirmek üzerine düşünmek. Özellikle de yaşça büyük olanların, ortaokul ve lise eğitimi devam edenlerin...
Neden mi? Çünkü gençler pandemi ve akabinde gelen uzaktan eğitim ile okula dair sahip oldukları anlam ve inançlarını çokça kaybettiler, hayatla ilgili diğer bazı konulara yönelik kayıpları olduğu gibi. Ancak özellikle okul; dış dünyanın ve otoritenin temsili, güçlü, kapsayan bazen sığınılan yapı, bir binadan çok daha fazlasını temsil ettiği için anlamını kaybettiğinde sadece akademik öğrenme değil sosyal, duygusal ve fiziksel iyi oluş üzerinde de kayıplar olması kaçınılmaz olacaktır,
Varolan sistemin zorlayıcı ve yorucu olduğunu, bir öğretmen için de yeni sisteme adapte olmanın, evden çalışmanın hiç kolay olmadığının farkındayım. Aslında tam da bu noktada tam da bu duygulara sahipken çocukların ve gençlerin ne düşünüp, ne yaşadığını daha da iyi anlamak mümkün olabilir ve belki bir süre için öğrenme önceliğini daha duygu odaklı bir yere taşıyabilir miyiz? Bir an için bütün dersler ve ödevleri bir kenara bırakıp sadece ve sadece herkes nasıl, ne hissediyor, ne yaşıyor, nasıl başa çıkıyor sorabilir miyiz? Orman cayır cayır yanarken evin içinde senfoni çalmaya çalışmak biraz absürd olmuyor mu?

Ne demek istiyorum:
• Çocuklar yorgun, sıkılmış ve mutsuzlar. Kimse bu duyguları hissederken kalıcı bir öğrenme gerçekleştiremez. Dolayısıyla eğitimi yeni bir konu öğrenmek için değil, birbirimize destek ve moral olmak için biraz daha pozitif hissetme odağında sürdüremez miyiz? Mizahı, müziği, sanatı, eğlenceyi, üretmeyi (ellerimizle yapılabilecek herhangi bir şey), dayanışmayı öne çıkararak, “iyi ki pandemide en azından ekrandan da olsa okul var” dedirtemez miyiz?
• Çocukların hemen hepsi çok az uyku ile uzaktan eğitim için ekran karşısında saatler geçiriyorlar, sabahları dersleri daha geç başlatabilir ya da en azından güne başlamayı kolaylaştıracak bir şeyler bulamaz mıyız?
• Verdiğimiz ödevleri neden verdiğimiz ve ödevin takibinin nasıl yapılacağına dair (çünkü gördüğüm ya takibin yapılmadığı, ya ödevleri takip etme rolünün ebeveyne verildiği örnekler oldukça fazla) güçlü bir sistemimiz yoksa (ki yok) ödev vermeyerek çocukları ve ebeveynleri bu konuda özgürleştirebilir miyiz?

Unicef’e göre 14 ülkede 168 milyon çocuk bir yılı aşkın bir süredir okulu tamamen kapalı olduğu için eğitim alamıyor. Her ülkenin gerçekliği farklı ancak bir okulun kapalı olması ya da uzaktan eğitimi sürdürmesi, yani fiilen okula gidilmemesi ve evde olunmasının bir çocuk için bedeli düşünülenden çok daha fazla olabilir. Dolayısıyla bu çocuklar neler yaşıyor olabilir üzerine düşünmek, bizim için küçük görünen bir nedenin onun hayatı için oldukça büyük bir önemi olabileceğini anlamak ve kabul etmek zorundayız.
Çünkü okul akademik bilgi kaynağından çok daha fazlasıdır, okul sosyal, duygusal, psikolojik ve fiziksel gelişim için çok temel kazanımları sağlarken; krizlerden etkilenmiş pek çok ülke ve aile için de fiziksel koruma/gözetim, günlük rutin ve stabilite sunmanın yanında sağlık, beslenme ve diğer özel ihtiyaçlar için de hayatı sürdürme ve koruma işlevi görür. Özellikle kriz durumlarında bir çocuk ya da genç için kaliteli bir eğitime erişim imkanının olması, kendi potansiyeline ulaşması ve daha iyi bir gelecek için umut taşıması için çok önemlidir. Ve biz biliyoruz ki bazen hayatımızdaki tek bir anlamlı yetişkin (çoğu zaman bir öğretmen bu rolü üstlenir) nereye gideceğimizi belirlemede oldukça etkili olacaktır. Ve umut hemen her zaman pek çok psikopatolojiden koruma işlevi ile önemli bir koruyucu faktördür. Pandemi ile özellikle de krizden etkilenmiş ailelerdeki pek çok çocuk ve genç, okuldan da uzak kalma nedeniyle, çevrelerindeki belirsizlik giderek artarken onlara stabilite sunan belki de tek alanı kaybetmiş olabilirler.
Dolayısıyla çok acil bir şekilde özellikle ortaokul ve lise eğitimi devam eden, dünyada olup biten her şeyden fazlasıyla haberdar, internete son derece hakim ve aktif kullanan pandeminin çocukları ve gençlerinin duygu ve düşüncelerini dışa vurmalarında okulun etkili bir kanal konumuna geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Okulun anlamının yeniden inşası için bir şeyler yapmalıyız. Özellikle ortaokul ve lise düzeyindeki okuldan kopuşu, okula olan inancın azalmasını ciddiye almalıyız. Bu noktada okulların bir an önce önceliğini çocukların dünyasına ulaşma ve iyi oluşları için çabalamaya odaklaması, en azından gelecek için umut vermesi gerekmektedir. Çünkü giderek daha depresif, kaygılı, öfkeli, daha dürtüsel ve ekran bağımlı bir nesle eşlik edip endişelenmemek mümkün değil.