Herzaman kendi halimde, heyecanımı paylaşabildiğim canlarla mutluyum, şükürler olsun.


 Herzaman kendi halimde, heyecanımı paylaşabildiğim canlarla mutluyum, şükürler olsun.
 
Çünkü İnsanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotlarımutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde... Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta “mutluluk diktatörlüğü”nün tahakkümü altında yaşamaya Durup durup patlak veren mutluluk histerisinin sebepleri nelerdir? Hemen her gün farklı kanallarda rastladığımız mutluluk formülleri bizi gerçekte nasıl etkiliyor? Mutlu olmaya “çalışmak” acaba bireyleri ve toplumu daha mı mutsuz ediyor?
Eğer bir insan mutsuzsa sizide kendi mutsuzluğunun içine çekmek için elinden geleni yapacaktır, çünkü siz  ne yaparsanız yapın bazı insanlar  yapın olumsuz olmaya devam edecekler. Onların mutsuzluğu sadece dışarıdaki havaya ya da iş yerindeki durumlarına bağlı değildir, onlar tıpkı bir zehir gibi etraflarındaki enerjiyi de emeceklerdir. İşte böyle insanlar varsa eğer çevrenizde bu tarz insanlarla başedebilmek için bazı  yöntemleri deneyin derim:İnanın pişman olmazsınız.
 
Mesela mutsuz kişilerle  daha az zaman geçirin:
Olumsuz insanların sağlığımıza zarar verdiği bilimsel olarak kanıtlandı. Neden daha fazla kendinize zarar veresiniz ki? Bundan sonra karşınıza olumsuz bir insan çıktığında onunla daha az zaman geçirmenin yollarını araştırın.
Onlara karşı düşüncelerinizi mutlaka  dile getirin:
Sadece onların yorumlarını dinlemekle kalmayın, kendi düşüncelerinizi de korkusuzca dile getirin. Eğer sessiz kalırsanız söylenenleri kabul ediyorsunuz anlamına gelebilir.
Okişilerin davranışlarında bir sorun yokmuş gibi davranmayın:
Karşınızdakine olumsuz düşüncelerinin iyi bir şey olmadığını gösterin.
Onların sorunlarını kendi sorununuz haline getirmeyin.
Empati her ne kadar önemli bir özellik olsa da fazlası zararlı. Bir arkadaşınız ya da aile üyeniz size sorunlarını anlatmaya başladığında mesafenizi korumaya dikkat edin. Sizin onayınızı almak için hikayelerini abartıyor olabilirler.
Konuyu değiştirin:
Eğer konu olumsuz bir yöne doğru gidiyorsa hemen insiyatifi ele alın ve konuyu değiştirin.
Sorunları değil çözümleri konuşunOlumsuz insanlarla birliktesiniz diye çözümlerden bahsetmemezlik yapmayın. Onlara ‘Bunu nasıl çözebilirsin?’ ‘Sence onlar nasıl hissediyordur?’ gibi sorular sorarak farklı bir bakış elde etmelerini sağlayın.
 
Onları geride bırakın:
 
Hayatta bazen işimize yaramayan şeylerden kurtulmamız gerekir. Eğer bu kişi bir aile bireyi ise onunla geçirdiğiniz zamanı sınırlamayı deneyebilirsiniz.
Çünkü mutsuz insanlarla siz ne konuşursanız konuşun onlar mutsuzluklarından kurtulmayı başaramadıkları için sizi de mutsuz kendine bile küsmüş bir insan haline getirene kadar uğraşacaklardır.
Aslında baktığımız zamanda çok konuşmak değil az ve öz konuşmak iyidir derler ve çok konuşmanın yarar ve zararları da elbet vardır. Gelin birazda bunlara değinelim:
 
Çok konuşmak kişinin başkalarını dinlemesine engel olan, sosyal kredisini düşüren, orta vadede onu yalnızlaştıran bir sorun. Kişiden kişiye değişse de, sebepleri genel olarak üç başlıkta toplanıyor: Dikkati çekmek. Ne kadar bilgili olduğunu göstermek. Dikkate alınmak.
Bu sorunu aşmak mümkün mü? Birkaç aşamada, evet.
Fazla konuştuğunu kabul etmek, ilk adım. Kişi zaten farkında olduğu bu durumu kabul etmekte zorlanıyorsa bakabileceği üç nokta var: Dinleyenlerin yüzündeki sıkıntılı, rahatsız ifade. Buluşma, görüşme tekliflerinin daha az kabul edilir olması. Ev toplantıları gibi buluşmalara giderek davet edilmemek. Yaptığıyla hoşlanılmayan, istenmeyen kişi olduğunu görmek, bu konuda harekete geçmeyi kolaylaştırması açısından önemli. Buna, açık sözlü ve güvenilen bir yakının fikrini almak da dahil edilebilir.Sonraki hamle, sorunu çözmek üzere sosyal ortamlarda alıştırmalara başlamak. Aile içinde, arkadaşlar arasında, iş yerinde veya bir toplantıda bir konuda fikrini bildirmeden önce içinden ona kadar saymak, olumlu sonuç veren bir yöntem. Dayanılmaz biçimde söze atılmak isteyen kişinin, bir başkasına konuşma fırsatını gönüllü olarak vermesine yardım ediyor. İkinci yol, kendi düşüncelerini ve deneyimlerini anlatmak yerine diğerlerine soru sormak ve cevaplarını gerçekten dinlemek.
 
Sadece yöneltilen sorulara cevap vermek de bir başka egzersiz.Ya ortada fikir beyan edecek bir durum yoksa ve kişi gene de konuşma isteği duyuyorsa?
 
Bunun için etrafındakileri onu dinlemeye mecbur etmeye çalışıyorsa? Bu, özellikle iş yerinde ciddi bir sorun. Sadece iş arkadaşlarını dikkatlerini dağıtarak çalışmaktan alıkoymakla kalmıyor, kişinin performansını da düşürüyor, dolayısıyla kariyerini olumsuz etkiliyor. Ofiste durup dururken yanındakilerle konuşma isteği duyduğunda yapabileceği en iyi şey, yine önce frene basmak: İçinden ona kadar saymak. Ardından başka bir şeyle meşgul olmak. Mesela boş bir kağıda desen çizmek, bir şeyler karalamak ve tek kelime etmeden çalışmaya devam etmek.Çok konuşmak temelde kişinin fark edilmek, sözünü dinletmek, saygı duyulan biri olmak için sergilediği bir davranış biçimi. Kökeninde onaylanma arayışı yatıyor. Kişiye bağlı sebebi bulmak için bir psikolog veya psikiyatr yardımı ile çocukluk dönemine gitmek, kişiyi yetiştiren kişiler ve büyüdüğü çevre ile ilişkilerine inmek gerekiyor. Ancak bu özel sebebi öğrenmek istemeyenler veya bu seçeneği uzun bulanlar için, bahsi geçen sonuç odaklı egzersizler de etkili.
Mutlu olmak için hiçbir sebep aramanıza gerek yok bence hayatınızda olan şeylere sahip çıkıp azla yetinmeyi bilin bakın o zaman hayatınız ne kadar zevkli hale gelecek. Sevgiyle kalın…