2021 in ocak ayına geldik bile zaman ne kadar da çabuk akıp gidiyor...

2021 in ocak ayına geldik bile zaman ne kadar da çabuk akıp gidiyor …
 
Her şeyi bırakmayı bildiğiniz bir yıl olsun hepiniz için.
 
Mesela benim kim bilir kaç yıldır giymediğim, ama kimseye vermeye de  kıyamadığım, dolabımın dibinde öylece katlı  katlı bekleyen pantolonlarımı kapının önüne tek çırpıda koyabileceğim bir yıl olsun inşallah.
Bugün-yarın son ötelediğin ama sararmış parmaklarının arasından düşürmediğin sigarayla ebediyen vedalaştığın bir yıl olsun.
 
Seni sevmediğini, iyiliğini istemediğini bildiğin, ama teması bir türlü kesemediğin arkadaşlarınla artık vedalaştığın bir sene olsun.
 
Bir türlü susturamadığın, çaresiz sessizce yakınmalarını dinlediğin, dinlerken göğsün patlayacak gibi hissettiğin kimselerden uzaklaşma kararını aldığın bir yıl olsun.
 
Artık sevmediğin, sana eza veren kocadan, karıdan cesaretini toplayıp ayrıldığın bir yıl olsun.
 
Sevmediğin işi, yerine yenisini koyup bıraktığın bir yıl olsun.
 
Birinin, birilerinin seni gelip kurtarmasını beklemekten vazgeçtiğin bir sene olsun.
 
Kendini tekrar etmekten vazgeçtiğin bir yıl olsun.
 
Beş yıl önce başladığım ama asla baskıya vermediğim kitaplarımı ve  yazılarımı da yazmayı bugün bırakıyorum. Sevmediğimden değil, söyleyecek yeni sözüm kalmadığını hissettiğimden.
 
Dünyaya başka gözle bakmak istediğimden. Başka şeyler düşünmek istediğimden. Düşündüğüm yeni şeyleri yazarak değil de başka yollarla ifade etme arzusu duyduğumdan.
 
İnsan her şey yolunda görünürken de bırakmayı bilmeli. Yenilenmek için bırakmayı bilmek gerek.
 
Saat şu an tam 07.00
Yazmaya başladığım saat.
Gece hiç uyumadım. Akşam 21-22 arası koltukta uyuyakaldığım ve sürekli “neden böyle?” diye düşündüğüm için uyuyamadım.
İyi halt ettim!
 
İnsan rahatça uykuya dalanları kıskanır mı? Kıskanırmış meğer. Mesela böyle insanlardan biriyle evliyim. Uykusu olmasa bile “Sabah erken kalkacağım, yatmam lazım” diyerek bile uyuyabilir.
 
Benim durum ortada. Hadi bu aralar canım sıkkın, peki ondan önce neydi?
 
Şimdi bahanem var, cidden bazı düşünceler uyutmuyor. Kontrol tutkum geri geldi. Sayarım da susmam lazım. Şimdi o konuda çalışmalara başlayacağım, sıkıntılı süreci değil, düzelmeyi yazarım.
Uyku diyorduk…
 Eskiden, gençken uykuyu zaman kaybı olarak görürdüm ve cidden 6 saatten fazla uyumuşluğum yoktur. Hatta şöyle anlatayım, gazetede çalışmaya üniversite birin yazında başlamıştım. Arkadaşlarımızla çıkardık, eğlenirdik, sabah 4’te eve dönerdik, herkes uyurdu, ben erkenden kalkıp işe giderdim. Yıllarca böyle sürdü. Cumartesi ve Pazar günleri çalışıyordum. Ya hayatı kaçıracaktım, ya uykusuz kalacaktım. Gerçi o zamanlar uykusuz kaldığımım farkında değildim.
 
Hamilelikte tanıştım uykusuzlukla. Son ay yatağa yatamıyordum, koltuktaydım. (30 kilo almış olmamın bunda kesin etkisi vardır.) Bebeğim doğdu, sadece diş çıkarırken yaşadım uykusuz geceleri. Ne zaman ki kaygılarım arttı, gelecek korkusuyla doldu içim, işte o zaman tanıştım daimi uykusuzlukla.
 
Bazı insanlar sorunlardan kaçmak için uyurlar. Onlardan olamadım. Şu an öyle bir yapım olsaydı, uykunun kitabını yazmıştım, uykusuzluğun köşe yazısını değil!
 
Uykusuzluk derken, çalışarak, okuyarak geçen süreden söz etmiyorum. Yapacak bir şeyin yok ama uyuyamıyorsun.
 
TV açıyorum, bir yerden sonra sıkıyor.
Kitap okumaya çalışıyorum, konsantre olamıyorum.
Sözünü verdiğim kitabı yazmaya çalışıyorum, iki cümle bir araya gelmiyor.
Dolanıyorum.
Su içiyorum.
Sosyal medyaya bakıyorum.
Hayal kuruyorum.
Bu süreçte bana en iyi gelen şey hayal kurmak.
Mis gibi… “Yok, olmaz” diyen yok, o sırada kurduğun hayali yıkacak kimse yok.
Öyle güzel hayaller kuruyorum ki, gülümseme yayılıyor yüzüme.
Tam uyumaya karar veriyorum, yine kaçıyor uyku.
 
Şu bir gerçek ki bunda hareketsizliğin payı çok yüksek. Hareket etmezsen vücudun yorulmaz ki! Apartmandaki spor salonuna hafta sonu giden olur diye uğrayamıyorum.
 
Akşam sofrada kızımla  yalnız kaldığımız bir anda “Zor günler oldu, herkesi toparlamaya çalışırken, herkesi dinlerken kendimi unuttum. Şimdi herkes iyi oluyor, ben kötüyüm” dedim ve ağlamaya başladım.
 
Bu cümleler ağzımdan neden döküldü biliyor musunuz? Bu konuyla ilgili çalışmaya başlayacağım için. Daha önce kendime söyleyemediklerim tek tek çıkıyor ağzımdan. “Çünkü çözeceğim” diyorum içimden ve bir bakıyorum konuşuyorum…
  
İçsel sıkıntılarımı çözünce daha iyi uyuyacağıma inanıyorum. Bir dönem daha böyle olmuştu. Terapiyle çözmüştük ki bu akşam konuştuk, yine görüşeceğiz. Bir de arkadaşımla çalışacağım, onun enerjisini alacağım. Ve tüm bunlardan sonra da “Neden yapamıyorum?”, “neden başaramadım?”, “neden beceremedim?”, “onca okulu boşuna mı okudum?”, “ben ne halt edeceğim?” sorularıyla yine vedalaşacağım, biliyorum.
 
O zaman kendime “aferin” der, yine uyumaya başlarım.
O zaman söz verdiğim kitabımı bile oynaya yazarım. Öyle istiyorum ki…
 
O zaman tek tek kapandığını sandığım kapıların nasıl da açıldıklarını izlerim.
Şu anda kendime “aferin” dememin nedeni, bu durumu fark etmem oldu. Eğer kendimi ele almasaydım evliliğimiz de darbe alırdı, ben de zamanla başka bir kadına dönüşürdüm.
 
Çok iyi biliyorum bunu.
İşte bu nedenle “aferin bana” ki bu kadar dibe vurmayı beklemeden harekete geçtim.
 
Hepimiz zor bir dönemden geçiyoruz. Siz de kendinizi ihmal etmeyin olur mu?
 
Her şeyi hesapsızca bırakmayı bildiğim bir yılın şerefine…