Ülkemizde kimlik ve kişilik açısından en büyük, en  güncel sorunlardan biri yazımıza başlık olarak girdi. Neden girdi, derdi neydi,  bir tartışalım mı ?!...

Ülkemizde kimlik ve kişilik açısından en büyük, en  güncel sorunlardan biri yazımıza başlık olarak girdi. Neden girdi, derdi neydi,  bir tartışalım mı ?!...
İnsana yakışmayan, yakıştırılamayan bu sıfatlar, maalesef güncel, yeni mi yooo her devirde, her toplumda var…
Bu bir hastalık mı ? şüphesiz.. Hasta ruhların zaman içinde kendilerini usta ruh haline sokarak veya sokma çabası içinde girerek, horlanmışlıkla-ezilmişlik arasında gidip-gelenler, kimlik bulacağım derken kişilik bunalımında olup PDR’den, psikolojik destek alanlar, ülkemizde yok değil, alabildiğince çok…
Bunları bu hale getirmek için özel çaba sarfedenler, bunlar için çaba göstermenize gerek yok… Bizim insanımızı, Asya insan tipini yüzyıllardır HORLAYA horlaya, HORUL horul uyutanlar, bu işin dersini alarak büyümüş olacaklar ki, kedilerine birgün bu horlanmışlığın-ezilmişliğin GÜRTÜLÜ OLARAK döneceğini hissedemeyen, zihinsellik yoksunluğu içinde olduğunu da  düşünemeyenlerdir…
Bu zihinsel ve kimliksel bunalımda olduğunun farkında olup da olmayan HORLATICI-EZİKLERİN geçmişte kendilerinin de horlanarak-ezildiğini neden EMPATİ yaparak, düşünemezler…
Öç almak, geçici olarak insanı rahatlatsa bile bu ÖÇ bir yerde kendini KOÇ hissedenlerin elinde patlarsa, Allah’ın ADALETİ gerçekleşmiş olabilir mi dersiniz...?!
İnanıcımızın gerçekliği, insanımızın SAF ve TEMİZLİĞİ bu kutsal aylarımızda bir yerde durmaktadır… Bu duruşu, içinde bulunduğumuz kutsal ayların sonuncusu olan Ramazan ayının klâsik söylemlerini tekrarlayarak, kendi çıkarlarınıza kullanmak yerine, mübarek kelimesiyle bereketini kutladığınız, bu ayın getirisi olan gerçek davranışlarınızı ortaya çıkarıp BİR ve BÜTÜNLÜĞÜ sağlayınız…!?
Adam kullanmayı âdet haline getirenler, devletin kurumları içinde kendilerini  üç-dört ayrı yerde görevlendirerek, NEMÂLANANLAR, kendilerini KILLANDIRARAK kullandırmayanlar; kendilerini bir yerin KILI olmaktan kurtaramayanlardır…!
Kimleri ne ile EZEN-EZİLEN yaparsınız ?
Para ile ezen-ezilenler,        
Yemeyle ezen-ezilenler,
Havayla ezen-ezilenler,
Mal-mülkle ezen-ezilenler,
Rezidansla, arabayla ezen-ezilenler,
Sosyal medya güzelleri-özelleri olup takipçileriyle ezen-ezilenler,
Unvansız-unvan alıp ezen-ezilenler,
Kimin arabası fazla gıcırdarsa onunla gezerek, ezilmekten kurtulduğunu zannedenler,
Yönetsellerin, yönetiminde güdümlü olup ezen-ezilenler,
Ailesel, çevresel, işsel, unvansal olup ezen-ezilenler,
Oluşmamış kimliklerine, kimlik arayarak, bulamadığı kimliği bulmuş gibi ezilmekten kurtulup-ezme yarışına girenler,
Toplum liderliği yarışında olup yarışı kaybedince ezen-ezilenler…
Hak etmedikleri yerden birden fazla gelir sağlayıp, sağlayamadığı zaman ağlayıp ezen-ezilenler…
Mal delüsü, para delüsü, garı delüsü, gumar delüsü, humar (içki-uyku) delüsü, süslenme- gösterme delüsü, kaldırkaç, baldırbaç, güldürgeç, baktıraç delüsü olup ezen-ezilenler..
 
Ezilmekten kurtulup- ezenlerden kurtulup, burnu koku alamadan onlarla gezenler…
Kim ezdi, kim horladı bunları biz mi, siz mi, onlar mı ?
 
Aristokrat ve Zade olduğunu sananlar, ODTÜ’lü mü, Boğaziçililer mi, İmam-Hatipliler mi, Harpokullular mı ?
Pediyatriler –paramedikler (aciliyetci-112’ler) mi, hemşir-hemşireler mi?
 
Öğretmen Okulu’ndan mezun olanlar mı, öğretmenlik mesleği içinden gelenler mi ? bunlar olamaz… Çünkü, onlar insanı insanla buluşturanlardır, insanı insana anlatan, insanı işleyen kuyumculardır
 
Bu ezme ve ezilmenin temeli, bazen farkında bazen farkında olmadan ortaya konulan davranışlar olarak görülmelidir. Bilerek yapılanların  hata, bilmeden-farkında olmadan yapılanların da, karşı tarafın alınganlığı olarak görülmesi, hak helâlliği getirse de hesaplaşmadan helâlleşmenin kişisel sorumluluğu bilinmelidir… 
 
Tüm bu yanlışların temelinde geçmişten günümüze kadar gelen ötekileştirme ile ötekileştirilemeyenlerin bir mücadelesi yatar. Ötekileştirenler  ta Osmanlı’dan gelen zade anlayışından, cumhuriyetin temelinde yer alan insan olma özelliğini, hemen kendine farklılık kazandırma uyanıklığı  içinde olan,  Osmanlı’da zade olamayıp da zedelenen, yeni efendilerde de görmek mümkündür… 
 
Bu efendi-zadeler, kim olduğunu ispatladığını zannederken, “gariban- ezilmiş-kendini sahipsiz hissetmiş” kişilerimiz, kendilerinin kim olduğuna, sen beni ne sanıyorsun? sorusuyla cevap ararken;
 
Ramazan’da mübarek kavramının, harami-zadelere ETİKET, ezilerek-üzülerek, horlananlara BEREKET getirmesi dileğiyle !..
 
Girne’den, SEVGİLER kime gitsin? Ezmeyen-horlamayan, ezilmeyen-kendini ezdirmeyen kimlik ve kişiliğini koruyanlara…!!!
 
 
 
                                                                                           11.04.2021  
                                                                                    Dr.Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                    Kıbrıs İLİM Üniversitesi
                                                                    E-posta: hparlakyildiz@mynet.com