Çocuk sesi duymak bazılarını rahatsız edebilir.

Çocuk sesi duymak bazılarını rahatsız edebilir. Çocuklardan pek hoşlanmayan kişiler olabilir. Siz bile bazen “Çocuk yapmasaymış o zaman” cümlesini kuruyor, “Bu dünyaya çocuk getirdiyse bu onun problemi” diyor olabilirsiniz. Ancak her yaştan çocuğun pandemi mağduru olduğunu artık kimsenin görmezden gelemediği bir noktadayız. 1 yılda çocuğun nasıl büyüdüğünü, neleri kaçırdığını, ne gibi aşamalar geçirdiğini herhangi bir insan bile bilir. Çocukları hepimizin gündemine almak için hazır olmadığımızı söylemek güç. Pandemi ülkemizdeki birinci yılını doldurmuşken çocuklar hakkında konuşmanın, artık onları merkeze almanın tam sırası.
Kimse çocuklara özel bir sevgi beslemek zorunda değil. Ancak artık bıçak kemiğe dayandı. Toplum artık yaşayış biçimi olarak çocukları gözetmeli, çocuk merkezli olmalı ve çocuğa bakım veren çerçeveyi desteklemeli. Çocuklara hiç değilse toplumun bir parçası olarak bakmak çok şey değiştirecek. Neden mi? Biraz anlatayım.
Çocuklar herkesi ilgilendiriyor. Kanımca herkesin selameti için, çocuğun yararını merkeze alan bir anlayışı herkesin benimsemesi gerekiyor. Bu durumun çocuğun her istediğini yapmakla ilgisi yok. Bilakis, çocuğun iyiliği için çekirdekten başlayan bir karşılıklı iyilik halinin, alma-verme dengesinin kurulmasıyla ilgisi var. Çocuğun iyiliği için etrafındakilerin iyileşmesi, etrafındakilerin selametinin çocuğa yansıması, çocuğu sağlıklı bir çevrenin kapsaması durumundan bahsediyorum.
Hukuki bir terim olan “Çocuğun en yüksek yararı” ilkesini sokağa, yaşama taşımak gerekiyor. Çocuğun iyiliğini önceliğe alma anlayışını hayata dantel gibi işlemek gerekiyor. Peki nasıl?
Bir mandala çizer gibi… Merkezde çocuğun yer aldığı, bu kaotik dünyada gözünü açmış eşsiz ve özgün varlığın etrafında gelişen bir yaşam deseni gibi… Yaşamın kurgulanması gerekiyor. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bildiğimiz gibi böyle yapıyor.
Pandemi sebebiyle bildiğimiz okul düzeninin sona erişinin birinci yılını doldurduk. 1 yıl önce doğan bebek bugün yürüyor. Konuşmaya başlayan çocuğun akrana ihtiyacı doğuyor. Çocuklar etkileşimle, gözlemle, deneyimle öğreniyor. Beyin gelişimi, fiziksel gelişim, ruhsal gelişim hayatın içindeki zenginliklerle örülüyor. Çocukların yaşamında aylar çok şey ifade ediyor. Özellikle de küçük çocuklar için gelişim evreleri çok kısa aralıkla değişiyor ve her bir evre önemli potansiyeller taşıyor. Evrelerin nasıl yaşandığı, geleceğe iz bırakıyor.
Pandemi çıkageldiğinde, en başından çocukların hayatını alt-üst etmeyen, fiziksel-sosyal-duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasının devam edebileceği bir sistem kursaydık, biz yetişkinler birçok elzem olmayan ihtiyacı gerçekten askıya alabilseydik bugün çok farklı bir noktada olabilirdik.
“Çocuğum olmasa bile yaşamımda çocukların varlığını dikkate alan, çocukların yararını gözeten bir şeyler yapmamın bana ne faydası olacak?” diyenler olabilir. Onlar için sonuca hızla geleyim.
Hiçbirimizin dünyada ne kadar kalacağı belli değil ama ortalama yaşam süresine göre farz edelim ki epey bir yıl daha yaşadık ve yaşlandık, belli bir yaşa geldik.
Birileri taksiyi kullanacak. Birileri belediye otobüsünü. Birileri marketten aldığımız şeyleri üretecek. Birileri onarıcı tarımı uygulayacak. Birileri bizi hasta olduğumuz zaman muayene edecek. Birileri de gelişmekte olan yapay zekâ çalışmalarını yürütecek, takip edecek. Birileri enerjiyi, birileri teknolojiyi işletecek. Çocuklara ihtiyacımız var. Elbette onları yetiştirenlerin psikolojik-ruhsal-fiziksel denge ile yaşayabilmesine de...
 
 Her anne-babanın ortak isteği “kendine güvenen” çocuklar yetiştirmektir. Gerçekten çocuğun sağlıklı gelişimi için “özgüven” ilk sıralarda gelir ama özellikle çocuğu utangaç olan aileler için durum biraz zordur.
Özgüven, çocuklarının doğumundan itibaren her ana-babanın uğraştığı bir konu. Çocuğun özgüvenini geliştirmek, korumak ve artmasını sağlamak, çocuk yetiştirme becerilerinin başında gelir; çünkü yeterince gelişmiş özgüven duygusu, hem öğrenme yetisini, hem sosyal ilişkilerde başarıyı, hem de gelişim yüzlerini etkileyen önemli bir duygudur.
Özgüven, bir insanın tavırlarını, duygularını ve kişisel özelliklerini; yetenek, beceri, görünüm ve toplumsal kabul edilirliğini nasıl değerlendirdiği ve ne dereceye kadar kabul edip onayladığıyla ilgilidir. Örneğin bir çocuğun becerileri sahip olmak istedikleriyle örtüşmüyorsa, kendisini yetersiz hissedebilir ve bu durum onun özgüven duygusunun düşük olmasına yol açabileceği gibi, düşük özgüven de ders başarısını ve toplumsal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Özgüven, bir başkası için anlam ifade etmeyecek kadar öznel bir değerlendirmedir.
Çocuklar, olgunlaştıkça sahip oldukları becerileri kendileri değerlendirmeye, özgüvenlerini biçimlendirmeye başlarlar. Bunu yaparken ailenin yanı sıra öğretmenler ve yaşıtlar gibi diğer kaynaklardan da beslenirler. Okul, bu anlamda çok önemli bir kaynaktır ve bu yüzden çocuğun okulla ilgili söylediklerini gerçekten dinlemeli, sadece okulda yaptıklarını değil, bunlar hakkında hissettiklerini de duymaya çalışmalıdır.
Özgüven, belli bir düzeye ulaşıncaya kadar gelişir; genellikle 10 yaşında özgüvenin gelişimi tamamlanır ve bir süre sonra, ergenlik döneminde çocuk özgüvenini test etmeye başlar. Çocukların özgüvenini en çok etkileyen kaynak anne-babadır. Çünkü çocuklar ilk yıllarını, onları çevreleyen yetişkinlerin kendileri hakkındaki düşüncelerinin bombardımanı altında geçirirler, sonraki yıllarda da bu duyduklarını kendi davranışlarına yansıtmaya başlarlar. Anne-babadan sonra çocuğun özgüveninde en büyük etkiyi yapan öğretmenleridir. Sonra da yaygın inanışın tersine akranlarıdır.
Sağlıklı bir özgüven duygusu geliştirmiş olan çocuklar,
Hem derslerde, hem ders dışı konularda kendilerini yeterli bulurlar.
Bir şeyi başarmada kendilerine güven duyarlar, çözüm üretmeye yönelik çaba harcarlar.
Okul, öğretmenleri ve arkadaşları hakkında olumlu duyguları vardır.
Özgüvenleri yaralanmış çocuklar ise,
Toplumca kabul edilmeyen alışkanlıkları edinmede arkadaş baskısından daha çok etkilenirler, sosyal başarıları daha azdır.
Daha içe kapanık ve kaygılıdırlar
Bir işi başarmak, bir soruna çözüm bulmak konusunda kendilerine güvenleri düşüktür, bir başkasının destek ve onayını beklerler.
Kendilerini sürekli eleştirirler, olumsuz duygu ve düşünceleri kendilerine yöneltirler.
Varolan potansiyellerini başarıya dönüştüremezler.
Depresyona daha yatkındırlar.
Özgüveni düşük olan çocuk, aşağıda anlatıldığı gibi davranıyorsa kendisine ve çevresine karşı güven duygusunun gelişimi için anne babanın desteğine ihtiyacı vardır.
Okul, öğrenme, arkadaş ilişkileri gibi önemli konularda kendine güvensizlik duyuyorsa,
Başkalarına sözel ya da fiziksel olarak kaba davranmaya başladıysa,
Yeni şeyler denemekten çekiniyorsa,
Doğal kabul edilebilecek düzeyin üzerinde olumlu veya olumsuz davranışlarıyla dikkat çekmek için aşırı çaba harcıyorsa,
Kendisiyle ilgili hep karamsar ve kendisini aşağılayan konuşmalar yaparak insanları etkilemeye çalışıyorsa,
Sürekli, onu sevmediğinizi ya da istediği kadar övmediğinizi düşünüyorsa,
Utangaçlığından, düşünce ve duygularını dürüstçe ve açıkça dile getirmiyor ve haklarının çiğnenmesine izin veriyorsa,
Öğretmeni, sınıfta gözlemlediği davranışlarını değerlendirdiğinde özgüven sorunu olduğunu ifade ediyorsa, özgüven konusunda çocuğu desteklemek için anne ve baba çaba harcamalıdır.
Çocuğun özgüvenini geliştirmek için anne ve baba ona nasıl yardım edebilir?
Çocuğa sınırların belli olduğu ve sevginin açıkça ifade edildiği olumlu bir ev yaşamı sağlanmalıdır. Böyle bir ev ortamında yetişen çocuğun, hem akademik, hem de kişisel özgüveninin temeli oluşturulmuştur.
Anne-babanın çocuğundan beklentileri onun yetenekleri ve yapabilirliği ile kıyaslandığında gerçekçi olmalıdır.
Okulla ilgili yetersizliklerinden çok başarılarının üzerinde durulmalıdır. Bir dersten aldığı düşük bir not, diğer dersteki çalışma ve başarısını gölgelememelidir.
Başarıyla sonuçlanmasa bile çabaları takdir edilmelidir. Bir çocuğun anne-babası tarafından, “Öğrenmeye çalışmandan gurur duyuyorum”, “İyi çalışman beni mutlu ediyor” gibi sözlerle yüreklendirilmesi, çocuğun daha çok çaba harcaması için onu motive edecek, mücadele gücünü geliştirecektir.
Başarıları kadar gösterdiği gelişme ve ilerlemeler de çocuğun dün yapamadıkları ile bu gün yapabildikleri karşılaştırılarak somut olarak ortaya konmalıdır.
Çocuğa kendi işini kendisinin yapması için fırsat tanınmalı, kendi başına yapabileceği işler bir yetişkin tarafından yapılmamalıdır.
Sosyal muhakemesini geliştirmek için sorunu onun adına çözülmemeli, çözüm bulmasına yardımcı olunmalı, alternatifler üzerine düşünmesi sağlanmalıdır.
Başladığı işi bitirmesi konusunda motive edilmeli, destek olunmalı, model oluşturulmalıdır.
Başarısızlıkta yaptığının zor olduğunu kabul edip denemesi için yüreklendirilmeli, mücadele etmesi sağlanmalıdır.
Çocuğun; duygu, düşünce ve inançlarını; açık dürüst ve başkalarının haklarını ihlal etmeden, karşısındaki kişiyi aşağılamadan, incitmeden ve ezmeye çalışmadan ifade etmesi sağlanmalıdır.
Duygularını ifade etmesi, yaşadıklarını paylaşması konusunda ona model olunmalıdır. Konuşmaya başladığında onu sonuna kadar dinlemek, onun anlatmak konusundaki motivasyonunu ve kendini ifadesini arttıracaktır.
Çocuk haklı olduğunda haklılığı vurgulanmalı, haksız olduğunda hataları ve nasıl düzeltilebileceği konuşulmalıdır.
Kendi kararlarını verebilmesi, seçim ve tercihlerini yapabilmesi için uygun ortam yaratılmalı; karar, seçim ve tercihlerinin sonuçlarına katlanması sağlanmalıdır.
Evde düzenli olarak belli konularda sorumluluk alması sağlanmalı ve aldığı sorumlulukları yerine getirip getirmediği izlenmelidir.
Çocukla konuşurken yere çömelmeli ve onun göz seviyesine inilmelidir; bu ona önemli olduğu mesajını verir. Onun da diğer kişilerle iletişiminde göz teması kurmasına özen gösterilmelidir.
Çocuğun mümkün olduğu kadar farklı sosyal ortamlarda bulunması sağlanmalı, değişik insanları, çevreleri ve ortamları tanıması için fırsat verilmelidir.
Girdiği farklı sosyal ortamlarda başarabileceği görevler alması sağlanmalıdır.
Çocuğun zamanını verimli kullanması için onu yönlendirmek gerekir. Kendi kendisini meşgul edebileceği konular konusunda rehberlik edilmeli, kendine yetebildiğini görmesi sağlanmalıdır.
Hoşlandığı, başarılı olabileceğine inandığı, yetenekli ve ilgili olduğu alanda bir hobi edinmesi sosyalleşmesi ve özgüveninin gelişmesi açısından önemlidir.
Ailedeki tüm bireylerin, kişisel sorunlarını, aile içi sorunlarını, başlarına gelen iyi-kötü olayları, anne babayı ve onu sevindiren ve üzen olayları konuşup paylaşabildiği düzenli toplantılar yapılmalıdır. Bu toplantılar aile içi uyumu ve huzurlu birlikteliği geliştirecektir.
Tüm bunlar çocuğun sosyalleşmesine ve özgüveninin gelişmesine yardımcı olacaktır. Sosyalleşen ve özgüveni gelişen çocuk, zayıf benlik kavramı, başarısızlık duyguları ve olumsuz iç konuşmalarla beslenen utangaç çocuğun aksine; kendini ezdirmeyen, başkalarının isteklerine uymak istemediğinde bunu uygun bir ifadeyle dile getirebilen, hakkını savunan, duygu ve düşüncelerini her koşulda ifade edebilen, empati kurabilen, karşısındakinin istek ve beklentilerini, duygu ve düşüncelerini önemseyen ve dikkate alan, arkadaşları tarafından kabul gören, sınıfta soru sorabilen ve sorulan sorulara gönüllü olarak cevap verebilen, sınıf oyunları ve grup çalışmalarına gönüllü olarak katılan, okul sonrası sosyal etkinliklere ve okul partilerine katılan, liderlik rolünü ve verilen sorumlulukları yerine getiren, dışadönük ve uyumlu ilişkiler kurabilen girişken bir çocuk olacaktır.