Bağır bağır, hep haykırdığımsın Paşam…

Bağır bağır, hep haykırdığımsın Paşam… Kuş uçumu, 5 bin metre mesafede, karşı kıyıda halen ayak izlerin var..
 253 bin Şehit Mehmedin kefensiz yattığı Gelibolu toprağında, Anafartalar Kahramanısın sen Paşam..
Askeri deha olarak doğduğun Çanakkale’de, kurduğun Cumhuriyetin önsözünü yazansın Paşam..
İyi ki vardın, bizler olduk.. Türkiyem oldu Türkiyem doğdu Paşam..
Ne kelimeler yetiyor anlatmaya, ne de seni anlatmak mümkün Paşam..
Çanakkale Aslanları, Şehit Mehmetlere verdiğin emir;  “Size Ölmeyi Emrediyorum…!” halen kulaklarda  Gelibolu’da, bilesin Paşam…
Uzaklardan, Yurdun bir köşesinden sana yazan bir Mehmet olmuş.. Bir Mehmedin, kaleme aldıklarını  bu gün aktarmamak olmazdı Paşam..
Kayseri’den ses vermiş bir Mehmet.. “Atatürk’e ne kadar minnet duysak azdır..” vurgusu ile..
Bir gazeteci o Mehmet bilesin Paşam..
Uzatmayayım iyisi mi.. Sana yazdıklarını aktarayım Paşam..
“Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82.inci yılında onu özlemle anarken, hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.” diyordu bir Mehmedin.. Gazeteci Mehmet Uzel..
Mesleki büyüğüm, sanayinin bir Başkentinden,  Kayseri’den ses veriyordu Paşam..
“Onun koyduğu ilkeleri benliğimde hissediyorum.” diyordu önce, sonra da ekliyordu özetle;
“ Kendisi hayattayken görmemiş olmama rağmen onu bizatihi gören insanlardan hakkında birçok anı dinledim ve okudum.
 O insanlardan bugünkü gibi, onun aleyhinde konuşanlara da rastlamadım.
Onun hakkında hep sitayişkar olarak bahsettiler. Elbette, bütün bunları hak ediyordu, yapılanları da Türk Halkı olarak herkes görmüştü.
Hakkında çıkarılan birçok ölüm fermanına rağmen, ölümü göze alarak bu ülkenin bağımsızlığı için çalışmış, savaşmış, hür müstakil Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. “ diye..
Dahası da vardı elbet kaleme aldıklarının. Çoktu sözleri, bir o kadar da netti Paşam..
Diyordu ki mesala; “Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur, sadece bu bile onun ölümsüzlüğünü ortaya koymaktadır. “ vurgusu eşliğinde;
“Atatürk’e ne kadar minnet duysak azdır. Özellikle, belirli bir tarihten sonra, önce fısıltı halinde daha sonra seslerini yükselterek ve zamanımızda ağız dolusu hakaretlerle ona küfür edenler bulunmaktadır.
İşin tuhaf tarafı, tarih bilgisinde mahrum olan birçok kişi, 5816 sayılı 25/7/1951 tarihinde çıkarılan M. Kemal Atatürk’ü koruma kanununun kendisi tarafından çıkarıldığını ifade etmektedir.
Bu tarihte demokrat parti iktidardadır ve bu kanun onlar tarafından çıkarılmıştır.
Atatürk’e çok yakın olan birçok kişi böyle bir kanunun uygun olmadığını, çıkarılmaması gerektiğini söylemesine rağmen kanun çıkarılmıştır. Açıkça ifade etmek gerekirse, bu kanun Atatürk’ün yaşadığı dönemde çıkarılmamıştır.
Muhtemeldir ki, ona bu kanunla koruma getirilerek, korumaya muhtaç  birisi olarak lanse edilmek istenmiştir. Bu sebepten birçok insan da ona hakaret etmekten hüküm giymiştir. Bana göre onun korunmaya ihtiyacı yoktur. Her demokratik ülkede olduğu gibi, hakaretimiz kelimeler kullanmamak şartıyla tenkitlerle de yapılabilir. Eğer hatalı bir icraatı varsa... Yalnız , zamanımızda tenkitler o boyuta varmaktadır ki, bunlar akıl ve insaf hudutları içerisinde değildir. Kimisi İstiklal Savaşı’nı sadece Sütçü İmam’ın (1871-1922) önderliğinde Kahramanmaraş’ta Fransızlar’a karşı yapıldığını ve onun sayesinde Türkiye’nin kurtulduğunu ifade ediyor. Burada şunu zikretmek gerekir ki, Sütçü İmam ve diğer milli kahramanlarımızın önünde saygıyla eğiliyoruz. Onlara minnet ve şükranlarımız sonsuzdur ve onların da mekanları cennet olsun.”
Verdiği örnek, senin Çanakkale Ruhunu özetlediğin türdendi bir konuda Paşam.. İstiklal Savaşından söz ediyordu bir de Kayserili Mehmet..
“İstiklal Savaşı onlar gibi imanlı bir milletin hür yaşaması için canını feda etmekten bir an bile geri kalmayanlar sayesinde gerçekleşmiştir.” der iken,  senin Çanakkale Aslanlarından söz eder iken bahsettiğin “Bir dakika sonra öleceğini bilenler, atılıyorlardı siperden.. Okuma bilenler Kuran-ı kerim okuyor, bilmeyenler Kelimeyi şahadet getiriyor.” anlatımında,  O kutsal Ruh diye bahsettiğin Şahadete inançtan bahisle geliyordu Kayserili Mehmet’ten Paşam.. 
Diyordu ki yine mesela; “Onlar bir bütünün cüzlerini meydana getirmişler ve bu ülke başta M. Kemal Atatürk olmak üzere, kahraman silah arkadaşları ve şehitlerimizin kanları üzerine inşa edilmiştir.
 Olayı bir bütün olarak görmediğimiz takdirde M. Kemal Atatürk’ü bir tarafa bıraksanız bile, bu İstiklal Savaşı’nda canını veren şehitlerimize hakaret olmuyor mu?
Kaldı ki, M. Kemal Atatürk, hiçbir zaman kazandığı zaferleri kendine mal etmemiştir. Zaferin Türk Milleti’nin eseri olduğunu ortaya koyarak, onu Türk Gençliği’ne emanet etmiştir.
Açık olarak ortada olan diğer bir gerçek ise, 23 Nisan 1920’de TBMM açıldıktan sonra M. Kemal’in ölümüne kadar olan dönemde, bütün kanunların TBMM’de çıktığını görüyoruz. Bunun yanında, TBMM’den her zaman hürmetle bahseden kendisidir. Zira milletin seçtiği bu insanlara , hiçbir zaman saygıda kusur etmemiştir. Onları milletin temsilcilerin olarak görmüştür.
 
Ayrıca ilk meclisteki tutanakları ve konuşmaları lütfen inceleyiniz. Tenkit ve eleştirilerin saygı çerçevesinde asıl yapıldığını göreceksiniz. Oylamada, parti başkanlarının ve liderlerinin istekleri yönünde oy kullanmakta yoktur. Zira bu 372 milletvekili kafaları koltuklarının altında olarak Ankara’da toplanmışlardır. Allah’tan başka kimseden korkuları olmayan bu mangal yürekli milletvekillerinin sayesinde ülkemiz kurtulmuştur. Kuruluşuyla mücadele eden büyüklerimize Allah’tan rahmet diler, saygılarımı sunarım.”
Daha ne desin ki Kayserili Mehmedin Paşam…!!!