Her türde yazı yazarsınız, yayınlarsınız, okumadan TIKLAYANLAR...

 Her türde yazı yazarsınız, yayınlarsınız, okumadan TIKLAYANLAR, yazı yazma özürlü olup da (samimi olanlar hariç) birbiriyle yarış edercesinize sayıyı çoğaltır, okumayı azaltır  ya !?.. Siz yine bunlara bakmadan yazamaya devam der ve yazarsınız…
Gitmek-gelmek, göndermek-getirmek, kaybetmek-bulmak, saklamak-çıkarmak fiiline bakınca hayatın içindeki zorlukların-güzelliklerin nerede olduğunu anlarsınız… 
Gidenleri kaybettik mi, kaybetmediysek nerede, saklandı mı, saklandıysa oradan çıkacak mı, gitme dememize rağmen neden gitti?   Bizler konuşurken bu fiilleri çok rahat kullanırız da bunların işlevselliklerini pek tartışmayız…
Saklamak-çıkarmak fiillerindeki işlevlere bir bakmak gerek…Çanakkale yörükleri “gömmek” yerine “saklayıvedik” der, saklananın ileride çıkma hali de vardır.
Bu fiilerin işlevselliklerini tartışırken bir şeye de dikkat çekmek gerekir, hangi fiillerin işlevselliği bizi rathatsız,  hangi fillerin işlevselliği bizi mutlu eder ?! Gelmek-kalmak-bakmak bizi mutlu ederken, gitmek-kaybolmak-saklanmak fiili biz rahatsız eder…?!
İsteriz ki, sevenlerin-sevilenlerin hep bizimle olması -bencillik olarak görülse de- insanın bedenen yanınızda olması bile bazen yetmez, kendinizi yalnız hissedersiniz; ayrıca, ruhun sarması-sarmalaması önem kazanır…
Naci Erol’un gidişinde sevenlerin-sevilenlerin sessizliği,  “Sessiz Gemi’nin” gerçekte içsel sessizliği derinleştirmesinden değil midir?  
Demir almak günü geldiğinde, alınan demirle oluşan sessizliğin bekleyenleri nasıl çaresiz bıraktığı bir bilinse !.. 
Yunus’un dediği gibi;
“Biz bu dünyadan gider olduk,
  Kalanlara selâm olsun,
  Bilmeyen ne bilsin bizi,
  Bilenlere selâm olsun.
  Hasta iken halimizi
  Soranlara selâm olsun !..
sözlerini içsel diyen, Yunus’u da iyi bilen Naci Erol’un ince bir ruha sahip olduğunu bilenleriniz var mı?! bilemem…
 
Gidenlerin, sevenlerini (istemeyerek de olsa)  geride bırakarak gitmeye kalkması, giderken gözünü kapatarak geride kalanların acısını görmek istemeyen sevilenler olduğu gerçeği değil midir, o gerçek ki bizleri günlerce-aylarca-yıllarca SİYAH UFKA baktırırlar ?!.. 
Aslında gitmek kolay-kalmak zor devresine girildiğinde “her ölümün yeni bir doğuşu müjdelediğini pek farketmeyiz… Ölmenin kaderde olduğunu bilmemize rağmen “yaşamanın bir alışkanlık olduğunu” bile düşünemeyiz…. 
Cahit Sıtkı’nın  “alıştığımız şeydi yaşamak” sözünü anlayamadığımız zamanın içinde olduğumuzu bilmek bile istemeyiz…?!
İşte, en zor yazılan, yazarken “dünden bugüne” her şeyi film şeridi  gibi gözünüzün önünden geçirmek, zorunda kalırsınız, onun için bildiklerinizi, gördüklerinizi, anılarınızda kalan yaşadıklarınızı yazmakta zorlanırsınız… Yazmazsanız daha da zorlanırsınız ki, bu arada VEFA duygusu devreye girer…
Bizleri 1965’ten beri tanıyan, öğretmenliğinin yanında zarif kişiliği olan hocamız; 1975’te İsparta’da kısa devre asker arkadaşlığımız bulunan, aynı mangada beraber eğitim yaptığımız, beraber sınavlara girdiğimiz, dostluğuna paha biçilmeyen, görüşlerindeki isabetli noktaları, yerinde nasihatlarını öğretmenliğiyle harmanlayan, beyefendiliğiyle anılan, kişisel ve mesleki estetik kaygı sahibi Naci Erol gidince anlarsınız !?..
Sevgili hocamla ilgili anılarla sizleri buluşturmadan, NACİ kelimesinin anlamına ve özelliklerine bakarsak, ismiyle müsemma (fiziksel yapısıyla-karakteriyle adı örtüşen) biri olduğu ortaya çıkar ?!..
Naci İsminin Anlamı: 

  1. Kurtulan, selâmete kavuşan. 2. Cehennemden kurtulmuş, cennetlik.
Naci İsminin Özellikleri: 
“ Yaratıcı insanlardır. Kendine özgü kişilikleri vardır. Kendilerine güvenleri tamdır. Olaylara farklı pencerelerden bakmayı severler. Yaptıkları her işte azimlidirler. Sistematik ve düzenli bir hayat yaşamak tercihleri arasında ilk sıradadır. Yazmayı ve okumayı çok severler. Günlük tuttuklarını da unutmayalım.
Liderlik vasfı vardır. Doğal bir liderdir. Kendine has görüş ve düşüncelere sahiptir. Diğer insanların etkisinde kalarak karar vermez. Sorumluluk ve görev almaktan kaçınmaz. Cesur insanlardır.  
Çok açık sözlü insandır. İyimser tavrını da unutmamak gerekli tabii.  Mantıktan önce duygularıyla hareket eden insanlardır. Hisleri oldukça kuvvetlidir. Hislerine güvenerek davranırlar. Kendilerini her ortamda oldukça net bir şekilde ifade etmektedirler. Cevapları âdeta hazırdır. Hayatı dolu dolu keyifli ve enerjili bir şekilde yaşamayı severler.

İş dünyasında iyi bir gözlemcidirler ve çok önemli modacı, yazar olabilirler. Ancak çok fazla işle uğraşmaktan bazen sıkıntı yaşayabilirler… Sanatsal yetenekleri fazladır ve yaratıcı insanlardır. https://www.isimce.com/erkek-isimleri/naci-isminin-anlami-nedir-3678#naci-isminin-anlami
Yukarıdaki isim -anlam ilişkisi onu  tanıyanlar, beraber yaşayanlar için değerlendirilir, bütün mesele Naci hocamızla buluşmada anıları-arkadaşlıkları tekrar düne götürüp bizlerin de geride bırakacaklarımıza bir göz kırpmak için linki tıklayabilirsiniz. Sabırla, duygusallıktan öte gerçeğe yakın…
Anılara gelince;
1975 Temmuz ilk kısa devre yedeksubay askerlikte İsparta 40 piyade Alayı’nda Okuma-Yazma Taburu’ndayız,  teslim aldılar bizi 16 . bölükteyiz. Gittik,  bir heyecanla askeri elbiselerimizi giydik, çıktık dışarı.
Alayda 7000 kişiyiz. 68 kuşağının solcusu-ülkücüsü orada. Giyimden dolayı kimse kimseyi tanımıyor… Herkes tanıdık yüz arıyor, bir de ne göreyim, karşıdan gelen tanıdık bir yüz, Naci Erol hocam, merhabalaştık, sarıldık; hiç aklıma gelmezdi hocalarımla beraber asker arkadaşı olmak… İbrahim Bozkuş’ta başka vardı, ama ayrı tabur ve başka bölükte.  O günleri heyecanla anımsayınca bile hâlâ içim titriyor… Ben Urfa’dan,hocam Konya’dan.  Hocam sordu, hangi bölüktesin ? 16 deyince, demesin mi, ben de o bölükteyim. Ertesi gün içtimaya çıktık, 16. bölüğün mangaları oluşuyor, isimler okunuyor, biz Naci hocamla 4. mangadayız, artık hergün eğitimde beraberiz, koşmalarda, dinlenme aralarında tüfeklerimiz çatar, çok güzel sohbetlerimiz, ne güzel sigara içişlerimiz olurdu “Silahlı Kuvvetler” isimli filitreli sigaralarla…
Akşama ters düşerdik, ertesi gün sabah içtiması ve eğitim… Günler geçtikçe hoca-öğrenci ilişkisi ağabey-kardeşliğe ve içtenlikli bir arkaşdaşlığa dönüştü. Sohbetlerimiz, Yozgat Kız Öğretmen’den başlar, hocalar-öğrenci arkadaşlar sobetlerimize girer, ara ara güler, ara ara düşünürdük.
Öğlen yorgunluğunu öğle yemeği ve Davroz Dağı’nın buz gibi suyuyla gidermeye çalışır ve bazende toprak üzerinde öğle uykusuna verirdik kendimizi, ben çok güzel uyurdum, hocamı uyurken yakalamak zordu.
Hocamla görüşlerimiz ayrı gibi olsa da ortak noktalarımız çok, gönül birliğimiz tamdı, ben saygıda kusur etmem, Naci hocam da sevgide…! Hep öyle olmuştur, İstanbul’da-Altınoluk’ta…
Benim duygusallığım yazarken bile Coşkun Sabah’ın “Anılar anılar” şarkısıyla buluşuyor, az da olsa göz yaşlarıma söz geçiremiyorum, yaşlandık mı NE ?!..
Altınoluk’ta sohbetler, Körfez’in ve Kazdağlarının güzelliğinde şekillenir… O, bana merak ettiği sorularını sorar, ben de içtenlikle cevap verirdim.
Bizler,  geçmiş devrenin ideolojisini tanıyan, körü körüne bir düşünceye hizmet etmeyen kişiler olmak, rol-model ilişkisini kimliksel olarak yaşamak zorundaydık…
Naci hocam, bana göre rol-model kişiliğini beyefendiliğiyle birleştiren, iyi bi baba, iyi bir aile reisi, ideoloji uğruna zarafetinden ödün vermeyen bir hocaydı, ağabeydi, askerdeki sohbetlerimizde uzun uzun nasihatleri hâlâ kulaklarımda çınlar…
O, ne “ kaymakçı bir sol”,  ben ne “ kabadayı-kavgacı” bir ülkücü değildik… İdeolojiler, zarafeti-nezaketi kaybederse, insanlara rol-model olamazsınız…?!
Özgür kızımızı, Berrin hocamızı ilk defa Urfa dönüşünde Konya’daki sabah sofrasında tanıdım. O tanıdığım aile çizgisi bozulmadı, hocam, bizlere elveda diyene kadar… Özgür kızımızın duyarlılığı, Berrin Hanımın sıcaklığı-vefası bir örnekti…
Çanakkale’de 2000-2011’deki toplantılarımızın fotoğraflarda-videolarda, gönüllerimizde bir ANI olarak kalması, ayrı bir tat, ayrı bir lezzet… Tabii ki, diğer geziler de ayrı güzeldi…
Gidenleri aramak, anlatmak, onları nasıl tanıdığımaza bağlıdır. Tanımada çıkar, tanımada bakar, tanımada hımmm yoksa, hiç korkma, SEVGİ yerine oturmuş demektir. Sevgiyi yerine oturtanlar, nerede olursa olsun SEVGİYLE buluşanlardır… 
Rahmetil hocam resim derimizde yoktu, ama KİBAR vasfıyla, rahmeti ağabeyimin dost-arkadaş olmasıyla, sonradan ortak arkadaşlarımızın-ağabeylerimizin oluşuyla hep farklı bir yerde oldu, yaşamımız boyunca da olacaktır, ailece görüşmelerimiz, rahmetli eşimin sanat merakı içindeki sohbetlerimiz, kızlarımızın Naci Erol-Berrin Eol-Özgür Erol sevgisi, ilişiklerimizin en anlamlı, en sıcak, en güvenilir yanıydı…
Öğretmen Okulu’nun sıcaklığını, yetiştirme tarzını, hocalarımızın yanıbaşımızda oluşunu hissetmek, 1997’den sonra buluşarak, geçmişi yaşamak-yaşatmak, eleştirel bakışla değerlendirmek hep güzeldi, özeldi…
Bu güzelliği bizlerle paylaşan hayatta olan hocalarımıza sevgi-saygı ve sağlık dilemek; aramızdan ayrılan hocalarımızı-arkadaşlarımızı-eşlerimizi (sevdiklerimizi) RAHMETLE-DUA ile anmak da hepimizin VEFAsının gereği olduğunu biliyor; Naci Erol ailesinin vazgeçilmezleri olan, köşe yazılarımın eleştirel okuyucusu  Berrin Hanım’a sevgi-saygı, Özgür Erol ile torunlarına Girne’den sevgiler gönderiyoruz…
Aramızda olmayıp anılarımızda olan Naci Erol, Rıza Akın, Şükriye Şahin, Macit Abi, Zahide Soydaş, İbrahim Sağlam, Mustafa Çelik, Sezer Soysal, Mustafa Özkan, Cezmi Çölkesen, Beşir Alp ile diğer hocalarımızı  rahmetle-saygıyla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz…
Girne’den SEVGİLER Yozgat Kız İlköğretmenliler’e, selâm olsun Yozgat’a ve Yozgatlı dostlara…
 
                                                                                            20.09.2020
                                                                                  Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                  Kıbrıs İLİM Üniversitesi
                                                                        E-posta: hparlakyildiz@mynet.com