Zihnimizin üç düşmanı var; belirsizlik, şüphe, korku ve bu üçü çoğunlukla sıkı bir dayanışma içinde. Korkulara karşı bağışıklık kazanabilir miyiz?

Zihnimizin üç düşmanı var; belirsizlik, şüphe, korku ve bu üçü çoğunlukla sıkı bir dayanışma içinde. Korkulara karşı bağışıklık kazanabilir miyiz? Beynimizi korkudan arındırıp, onu kontrol altında tutabilir miyiz? Korkunun yarattığı psikolojik yıkıma karşı güçlü bir silahımız var: Beyin detoksu.
Hepimizin korkuları var; hangi sosyal sınıfa ait olursak olalım, hangi eğitimlerden geçersek geçelim ve hangi yaşta olursak olalım… Oysa korkunun doğasını bilmek ve beyni korkudan arındırmak mümkün. Koronavirüs karşısında psikolojik olarak çok ciddi bir sınav verdiğimiz tartışılmaz. Ne yapacağımızı, nasıl korunacağımızı, daha doğrusu gerçekten korunup korunamayacağımızı, dünyanın ne zaman tam olarak temizleneceğini bilmediğimiz dolayısıyla kendimizi karşısında tamamen çaresiz  hissettiğimiz bir düşmana karşı psikolojik durumumuzu nasıl ayakta tutabiliriz? Fiziksel ve zihinsel olarak yorulmanızın sebebi sizce olaylar mı yoksa olayların yükünü bıraktığımız depo olan beynimiz mi?

Belirsizlik, korkunun fidesi. Zamanla şüpheye doğru yürüyor ve ikisi birleşerek daha büyük bir olaya yani korkuya dönüşüyor. Bu harmanlanma süreci hissedilmeden filizleniyor ve sinsice işliyor. Sadece bilincimizi değil aynı zamanda bilinçaltımızı da etkiliyor ve gizli gizli varlığını sürdürüyor. Yerlerini tespit etmek ve onları oyun dışına itmek hiç kolay değil.”

YENİLENME HAREKETİ BAŞLASIN
Stres, hastalıklar, zorluklar, üzüntüler, hatta mutluluklar… Hepsinin beyinde bir karşılığı var. Beyin, yaşanan tüm bu gelişmeleri, olaylara göre değil olaylara yüklenen anlamlara göre belirliyor, dolayısıyla nasıl düşünürsen o şekilde gelişir cümlesi bir klişe değil, beynin çalışma anlayışı. Bu noktada beynin yüklendiği ağırlıklardan kurtulmasını sağlamak için beyin detoksu gerçek bir yenilenme yöntemi.

OLUMLU DUYGULARA ODAKLANIN
Uzmanlar kaygı ve stres bozukluklarının ya da bunlara bağlı fiziksel rahatsızlıkların toplumda çok yaygın olduğunu söylüyor. Ancak sürekli beynimizi korkularla beslersek ilerleme kaydetmemiz mümkün değil. Yavuz, bu süreçte olumlu duygulara yönelmenin önemine dikkat çekiyor: “Bizi gülümseten, umut veren, içimizi ısıtan detayları görmeyi bilmek gerekiyor. Endişeler ve güzellikler iç içe olunca korkuların hissedilme oranı daha düşük olur.”
Uzmanlara göre, gülümse taklidi yapmanın ve yanaklarınızı sırıtmaya zorlamanın bile beynin daha mutlu hissetmesini sağladığını söylüyor. 
 
EMPATİYİ HAREKETE GEÇİRİYOR
Bilim insanlarının araştırmalarına göre, empati duygularını kontrol eden, korku, güven ve sosyal ilişki kurma gibi davranışlarımızdan da sorumlu olan beynin Amigdala bölgesini gülümseme tetikliyor. Bu bölge insanı daha pozitif bir akışa götüren yanak kaslarını harekete geçiriyor ve bizi daha mutlu ediyor.
Yine uzmanlara göre, yanak kaslarını harekete geçiren gülümseme, ruh sağlığı üzerinde önemli etkiler oluşturuyor ve insanların stresle başa çıkmalarına yardımcı oluyor.

DÜNYAYI OLUMLU GÖRÜYORSUNUZ
"Kaslarınız mutlu olduğunu beyninize ilettiğinde, etrafınızdaki dünyayı daha olumlu bir şekilde görme olasılığımız yüksektir. Araştırmalarımızda, sadece sahte bir gülümsemenin bile nörotransmitterleri serbest bırakarak duygusal olarak olumlu bir durumu teşvik eden amigdalayı yani beynin duygusal merkezini uyardığını keşfettik."
Yapılan deneylerde de gülümsemeye zorlanan insanların empati duygularının daha rahat harekete geçtiği görüldü. Somurtan ve gülmeyen insanların ise bu duygulardan yoksun olduğu izlendi. Uzmanlar bu halde gülümsemenin hatta yapamıyorsanız, sahte gülümsemelerin bile insan sağlığı üzerinde olumlu yönlerini keşfetti. O halde hayata karşı bir tek şunu yapın: Gülümseyin!