Dedikoduyla hiç işimiz olmaz.

Dedikoduyla hiç işimiz olmaz. Dedikoduculardan ise hiç hoşlanmam. Biz olanları konuşuyoruz canım… Bir çeşit bilgi alışverişi... Ne var bunda? Birazdan konuşacaklarımız aramızda kalsın. Biliyorsunuz ki size güveniyoruz. Az şekerli kahveler ve çifte kavrulmuş lokumlar hazırsa iki lafın belini kırmaya ve dedikodu meselesini çekiştirmeye geldik.

En son ne zaman dedikodu yaptınız? En yakın arkadaşınızla keyif alarak yaptığınızı ve bazen bunun dedikodu olduğunu reddettiğinizi tahmin ediyoruz. İlk duyulduğunda negatif bir havası olan ‘dedikodu’ kelimesine olan bakış açınızı değiştirmek istiyoruz. Dedikodu, Türk Dil Kurumu’na göre, başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma olarak tanımlanmış. Teoride negatif bir anlama sahip olsa da pratikte bilgi alışverişi, sosyalleşme aracı ve değerlendirme türü olarak hayat buluyor. Toplumsal bağları güçlendirme özelliğini de es geçememek lazım. Aynı zamanda, dedikodu eyleminin temelinde bulunan yargılanma korkusu yüzünden toplumsal kuralları sürekli hatırlamak zorunda kaldığımızın da altını çizelim. Aslında işin özeti şu; otokontrol mekanizmasının ateşleyicisi olarak dedikodudan fazlasıyla besleniyoruz. Uzman Klinik Psikolog Ezgi Dokuzlu, toplumsal olaylar veya tanımadığımız kişilerin hayatları ile ilgili edindiğimiz bilgilerin gelecekteki kararlarımızı etkilediği görüşünü savunuyor. Kendimizi veya hayatımızı başkalarıyla kıyaslayarak durum hakkında fikir yürütmek, ihtimalleri değerlendirmek, farkındalık açısından faydalı olabilir ve ileride bize benzer durumda nasıl davranacağımız konusunda ipucu verebilir diye de ekliyor.

Peki siz, Günde Kaç Dakika Dedikodu Yapıyoruz?
Komşular, iş arkadaşları ve yakın arkadaşlar bir grup ritüeli olarak bunu devam ettiriyor. Katılmamanız durumunda içeride var olan bilgiye ulaşamıyor ve dışarıda kalıyorsunuz. Yeni bir işe başladığınızı varsayalım mı? İş arkadaşlarınız kapalı bir küme olarak hayatlarına devam ediyor. Mutlaka dışarıya karşı geliştirdikleri ortak bir refleks vardır. Sizi tam olarak tanımadıkları için güvenmeleri de mümkün değildir. Fakat bir dedikoduya ortak olmanız ya da dışarıdan bir bilgiyi grupla paylaşmanız tıpkı eski çağlardaki sunağa hediye bırakma gibi karşılanabilir. Ortak bir olaya, dedikoduya ya da düşmana karşı birlikte reaksiyon göstermek grup üyelerini yakınlaştıracaktır. Artık siz de onlardan birisiniz. Gruba giriş biletini kaptınız! Sırada ne var?Dedikodu hakkında pembe bir tablo çizdikten hemen sonra bir soruyla devam etmek istiyom.  

Dedikodu Yapmayanlara da Güvenmiyoruz
Bir başka kişinin yüzüne söylenemeyen şeylerin veya konuların başkaları tarafından konuşulması olarak da tanımlayabileceğimiz bu kavram hakkında artık bilgi sahibiyiz. Peki günlük hayatta buna karşı kendimizi nasıl savunuyoruz? Dertleşmek, bilgi aktarmak ve akıl danışmak gibi bahanelerle dedikoduyu saklamaya çalışıyoruz. Dilerseniz ilk fırsatta bir dedikodu seansının ortasında gruba dedikodu yapıp yapmadıklarını sorun. Eğer o grubun bir üyesi değilseniz alacağınız muhtemel cevap: “Hayır canım, olanları konuşuyoruz.” Bu satırların yazıldığı esnada en azından bu şekilde bir diyalog gerçekleşti. Denemesi bedava… Hazır bedava demişken, bir dedikoducu profilinin itiraflarına da değinelim. Çevresine karşı dedikodudan nefret eden bir profil çizen başrolümüz, bu eylemi; başka bir dünyayı zahmetsizce tanıma fırsatı, bedava tecrübe, bir kişiyi tanımanın en kolay yolu ve zamandan tasarruf maddeleriyle tanımlıyor. İnsanlar güven ve dedikodu arasında ilginç bir bağ kurmuş durumda. Dedikodu yapan kişilere güvenmezken, yapmayan kişilere de pek güvenemiyoruz. Haksız mıyız?