.

Mart ayının oyunları, tüm ülke insanlarını perişan ederken, DIŞARISIZ yapamayanları önce EV hapsine aldılar, sonra GÖZ hapsi başladı derken, TV kanalları, sosyal MEDYA kanalları devreye girdi, herkes mutfakla-oturma odası-yatak odası turlarına katıldı da bunların zaman zaman kulakları SES, gözleri GÖRÜNTÜ aradı…
TV kanalları, YouTube kanalları devreye girdi… Girdi de ne oldu? Hiç !...
 
TV  Programları İvedik filmlerine taş çıkartacak şekilde ARGO seslerle, ARGO sözlerle biterse, o program içeriği zedelenir, o programda İvedik filmlerindeki gibi her taraftan tan tan, yer yer lağım kokuları yayılır ki  ARGO söyleyişler, ciddi programların ciddiliğini kaybettirir. 
Program yapıcılarının ciddiyeti, seviyesi ile konuşmaya katılan tartışmacıların ciddiyeti-seviyesi ARGO sözlerle ağızlarını kirletmekle kalmaz, dinleyen – izleyen kitleyi de HAFİFE almaktan öte saygı ve sevgide adapsızlığı  güncelleştirir…. 
İzleyicinin kalitesi düşer, düşen kaliteyle ortaya bir söylem çıkar ki; toplum gittikçe İVEDİKLEŞİYOR mu? diye endişeler yoğunlaşır… Aynı şey İVEDİK tipi filmlerde orta çıkar ki, Amerikan filmlerinden aşırma kopyalarla ÇİRKİN küfürlü sinema filmlerindeki BOL KÜFÜRLÜ biraz dini, biraz milli, biraz felsefi, biraz komedi, daha çok PARA hırslı, alınterini önemsemeyen, KAPKAÇCI günlük baba parası, koca parası, biraz MİRASYEDİ film çekimleri yeni AKTÖRİS, yeni AKTÜRİS-lerin KÜFÜRLÜ söylemlerini; BABA PARASI, ENİŞTE AYKUT, ŞAŞIRDIM KALDIM, İTİRAZIM VAR  filmleriyle KİR-İM yapar…
Filmlerde, tiyatrolarda TİPLER ve TİPLEMELER vardır, olmalıdır, olacaktır da… Lâkin bunun da bir sınırı olmalı, seyircisinin KİM olduğu veya olacağı üzerinde durulmalıdır.
Buraya,  iki ay önce yazdığımız bir yazımızdan da alıntı yaparak, görüşlerimizi sizlerle paylaşmaya devam edelim…
Yeni YERLİ film uzman isimli GAZ - manlılar türedi; biraz okudu, biraz okumadı, biraz çıraklık, biraz kalfalık derken, azmanlıları olup da uzmanlık alanı olmayanlar, GÜNÜMÜZÜ de müsait bulunca, “duygusuz ve vurgusuzlaraSEN - ARYO yazarak, önce SEN - ARİST, sonra izleyiciye-RİSK oldular, YEŞİLÇAM’I zorladılar, Yeşilçam bir İLKE idi, bitti…
Bunlar da BEŞİKTAŞ’A gitti, GİTTİLER de ne oldu? Dilleri zaten yoktu, olmayan dilleriyle, olmayan bilgileriyle, olmayan kültürleriyle, KÜLTÜRSÜZ-KÜLTÜR yaratmaya kalktılar, gerçekten de PARAYI kaptılar…!?
Kendilerine göre TÜR yaptılar, GÜNCEL yaşantımızda çekilen sıkıntılardan kaçmak-kaçırmak adına türlü türlü FİLM yaptılar, önce YÖNE-TE-MEN, sonra YAP-IM-CI, YAK-I-NCI adam oldular, her kılığa girdiler, bazen bıyıklarla, bazen sakallarla KADEŞ oldular, bir türlü ADAM olamadılar.
Paralı sövücüler, tiyatroda-sinema filmlerinde malı götürdüler, parasız sövücüler de ahlâksız kılındı,  biz seyircilerin sorumsuzları güldü-geçti, sorumlu olanlar dudak büktü, surat ekşitti, bizim gibiler de YORUMA gitti, sizlere neredesiniz ? diye seslendi !..” http://www.gazetevitamin.com/yazar/11029-yeni-filmlerde-dil-
Ülkemizde televizyonların ilk çıktığı, herkesin TV’larıyla HAVA atmaya başladığı (1970-1975’li yıllar), TV kanallarının TEK OLUP haftada bir PAKET yayınların yapıldığı zamanlarda, TV izlerken,  aile içi gülünçlükler yaşanırdı…
“ Paket programda güzel bir dizi yayınlanırdı AŞK-I MEMNÛ, bu dizi de Neriman Köksal, Şükran Güngör, Salih Güney, Müjde Ar vs. Dizi izlenirken arada bir ailece izlemeye alışkın olmadığımız hafifmeşrep sahnelerle, dekolte kıyafetlerle görüntüler sarılma-darılma sahneleri gelince; izleyici olan “dede-nine” SELÂVAT getirir, “anne-baba” BAŞLARINI ÖNE eğer, “çocuklar” kıkır kırkır KIKIRDARDI… Yapacak bir şey var, TV’yi kapatmak, ama neredeee, KUMANDA âleti diye bir şey yok, siz TV’ye yönelene kadar sahne biter, görüntü gider, çocuklar TEBEZYONU aç diye bağırırlar…” Bu anlattıklarımıza benzer olanları VİZYON-TELE filminde görmek mümkün…
Şimdi elimizde KUMANDA kanal beğenmiyor, film izleyelim diye dolaşıyor, ekranda sinema film afişlerinin görüntüsüyle karar verip, film içindeki yanılgılar içinde GALİZ söylemli KÜFÜRLERE muhatap oluyoruz… Hadi, izlemeyin demek çözüm değil, insan MERAKINI hapsedebilse, yasakların GİZEMLİĞİNDEN  vazgeçebilse… Bunu aile ortamında çocuklara bir anlatabilse…
Vatandaş, bunları anlatmak için PARA istemiyor, ama FİLM yaptığını zannedenlerin PARASAL açlığını ve YARASA yiyenlerle bütünleştiğini görünce, CORONA 19 değil, CORONA 50 gibi AŞISI olmayan virüsler çoğalır ki bunları ATATÜRK ilkeleri ve TÜRK ülkeleri de kurtaramaz…
Türkiye İVEDİKLEŞİRSE, bu millet, bu toplum DİKLEŞİR ki, ZITLAŞMA başlar, zıtlaşma da kutuplaşmayı doğurur; her doğuma hayırlı gözüyle bakılır, ama bu doğum hayırsız– evet oluşturur…
Bu evdekal, FİLM al süreci de çocuklarımızı-gençlerimizi okuldaki eğitiminde  güçsüz-yetersiz, evdeki eğitiminde YETİM bırakır, Milli Eğitim, MİLLİ YETİM haline gelir…
Bu yazımızla  EVDE KALANLARA ve OKUYANLARA uygulayanlara gönderelim…
SEVGİLER, Türkiyem; sevgiler KKTC’em …
                                                                                                                                          
                                                                                               19.04.2020 
                                                                                 Dr. Hayrettin Parlakyıldız  
                                                                                 Kıbrıs İLİM Üniversitesi
                                                                  E-posta: hparlakyildiz@mynet.com