Kara arkeolojisine göre şartları, bulunduğu bölgeye göre koşulları, maliyet başta olmak üzere her yönüyle çok zor olan Sualtı Arkeolojisine dair merak edilen tüm konuları Doç. Dr. Hakan Öniz, katıldığı Troya Müzesi Instagram canlı yayınında anlattı. Ömrünü adadığı Sualtı Arkeolojisinde keşfettiği çalışmalar hakkında da bilgi veren Doç. Dr. Öniz, Sualtı Arkeolojisine dair önemli bilgiler verdi. 

Anadolu’nun kara kısımlarındaki zengin arkeolojik kalıntıların bir benzerinin Anadolu kıyılarında, su altında yatıyor.  Su altı arkeologlarına göre 5000 yıl öncesine kadar uzanan Antik Çağ deniz ticaretinin en önemli yollarından biri Anadolu kıyıları. Yine Sualtı Arkeoloji uzmanlarına göre  Genel olarak yılda ortalama 5 geminin battığı göz önüne alındığında kıyılarımızda 25 bin  civarında batığın bulunduğu tahmin ediliyor. Üstelik batıklar yalnızca gemilerle sınırlı değil. Kıyı bölgelerini batık antik limanlar ve antik kentler de Anadolu’nun su altı arkeolojisinin diğer katıyor. dalış zamanı ve görüş mesafesi, hava koşullarının her zaman uygun olmaması, eserlerin denizin dibinde gömülü olması gibi nedenler en büyük zorluklar olarak göze çarparken, insanın dalamadığı derin yerler için ileri teknoloji ihtiyacı (su altı robotları vb.), bulunan eserlerin yüzeye çıkarılması ve tüm bunların getirdiği yüksek maliyetler en büyük zorluklar olarak dikkat çekiyor.

Bütün bu zorluklara rağmen Hayatını Sualtı Arkeolojisine adamış  Doç. Dr. Hakan Öniz, Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük tarafından hazırlanan canlı yayının konuğu oldu.  Koronavirüs nedeni ile kapılarını kapatan ve ziyaretçilerine sosyal medya üzerinden ulaşmaya başlayan Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Uz Moderatörlüğünde başlatılan Canlı yayınların bu haftaki konuğu Doç. Dr. Hakan Öniz, oldu. Türkiye’deki Sualtı Arkeolojsinde önemli keşifler yapan Öniz, ‘Türkiye’nin Sualtı Aekeolojisi’ hakkında bilgiler verdi.  Canlı yayında Sualtı Arkeolojisi ile ilgili yapılan çalışmaları değerlendiren ve Koronavirüs sürecinde yapılan çalışmalar hakkında bilgiler veren Doç Dr. Öniz  “Hem dünya hem de ülkemiz maalesef belli bir kilit dönemde hiçbirimizin haya bile edemeyeceği bir dönem geçiriyoruz. Biz de bu dönemi fırsata çevirmeye çalıştık.  Bilindiği üzere arkeoloji araştırmalarında öyle ince noktalar var ki yüzey araştırmasında bile yüzlerce, binlerce işaret karşımıza çıkıyor.  Bunları, günlük hayat akışında ayırmamız çok zor.  Bu süreçte, 15 yıllık araştırmamızda bulduğumuz tapeleri tek tek ayırdık ve bunları bir kitap haline getiriyoruz.  Avrupa Birliği Türkiye Su altı Arkeolojisi Enstitüsü var,  Kültürel Miras Enstitüsü bununla ilgili bir kitap çalışmamız var. Yani bu dönemde daha çok makaleler, kitaplara odaklanmış durumdayız” dedi.

Dünyadaki Sualtı Arkeoloji Önümüzü Osman Hamdi Bey’e Borçluyuz
Türkiye’nin Sualtı geçmişine ve Türkiye’nin sualtı Arkeolojisinin dünyadaki önemine de değinen Doç Dr. Öniz,  İlk Sualtı Arkeolojik kazıyı yapan Osman Hamdibey’in çalışmalarına da değinerek “Biz hayatımızı Sualtı Arkeoloji Müzesini oluşturmak için adadık. Denizin içinde olmak dünyanın en güzel şeyi. Dolayısı ile işimizi severek yapıyoruz. Denizin içinde geçmişe ait bir şeyleri aramak ondan da güzel. Yani düşünebiliyor musunuz  binlerce yıl önce batmış bir gemideki, gemicilerin hayatına dokunmamız söz konusu. Ya da bir kaptanın hayallerine dokunuyorsunuz ve siz buna kendinizi adamış durumdasınız. Bizim bugün severek yaptığımız bu işi 150 sene önce Osman Hamdi Bey düşünmüştü zaten.  Bazı insanlar sanki bu dünyadan değilmiş gibi düşünebilirsiniz. Osman Hamdi Bey’de öyle bir insan. O dönemin imkanları ile  bir taraftan İstanbul müzesini kuruyorsunuz, Osmanlı İmparatorluğunun eserler yasası üzerinde çalışıyorsunuz, Ordunuz bir yandan Afrika bir yandan Avrupa’da savaşırken siz bir odanın altınından haberdar oluyorsunuz   ve Osmanlının o adasının su altında kazı yaptırıyorsunuz.  O yüzden bizim bu gün yaptığımız işler o kadar da zor değil. Önümüzdeki iki bilgisayar ile dünyanın her yeri ile toplantı yapabiliyoruz.  Bütün imkanlara ulaşabiliyoruz. Arkamızda Kültür ve Turizm Bakanlığımız var.  Bütün zorluklara rağmen Osman Hamdi Bey su altında arkeolojik kazı yapmış ve dünyanın ilk sualtı arkeolojik çalışmasını gerçekleştirmiştir.  Hamdi Bey su altında her türlü kazıyı yapabiliyor. Demek ki Arkeoloji kısmına hakim bir insan. Bunu da o dönemin Su Altı Arkeolojisi olarak nitelendirmek kesinlikle mümkün. Osman Hamdi Bey kazıda buldukları eserlere ‘Devlete aittir’ diyor. Yani 150 yıl önce bizden önce eserlere sahip çıkıyor. O yüzden Türkiye’nin dünyadaki Su Altı Arkeolojinin önünü biz Osman Hamdi Beye borçluyuz” dedi.

Dünya’nın En Eski  Ticaret Gemisi Batığının Keşif Hikayesi
Antalya’nın Uruburun bölgesinde keşfedilen Tunç Çağı Batığı olan dünyanın en eski Ticaret Gemisi batığının keşif hikayesine de değinen Doç. Dr. Hakan Öniz  “Biz 2018 Yılında Tunç Çağı Batığımızı bulduğumuzda, bu batığın M.Ö. 16. 17 Yüz Yıla ait olduğu bir batık olduğunu tespit ettik. Biz batığı önce bulduk daha sonra en önemli yayın organlardan birine verdik. Ve bu yayınlama ile bütün dünyaya kabul ettirdik. Daha sonra Antalya Valisi çıktı ve bu batığı açıkladı.  Açıklandıktan sonra Avusturya’dan Çin’e kadar Ana Haber bültenlerinde haber oldu ve ismi duyuruldu. Makalesi bile İnternette Trend Topic oldu.  Bu bulgu, dünyanın en eski ticaret gemi batığı olarak değerlendiriliyordu. Uruburun Batığu 14. Yüzyıl batığıydı.  Buradaki batık tüm dünya bilim adamları tarafından varlığı kabul edildi.  Hatta bazı bilim adamları ve bazı meslektaşlarımız ‘böyle bir batık yoktur. Arıyorlar’ diyordu. Ne zaman biz kazı için farklı bir enstitü ile birliğine başladık o zaman inandılar gerçeği söylediğimizi. Eğer Tek başımıza çalışmaya devam etseydik bir çok meslektaşımız bu batığın varlığına inanmayacaktı” dedi.
 
 Cuma Deren