Ülkemizde görülen ilk Koronavirüs vakasının ardından, salgının önlenmesi amacı ile vatandaşların yoğun olarak kullandığı alanlar bir bir kapatıldı. Alınan bu önlemler kapsamında Müzeler de kapılarını ziyaretçilerine kapatmıştı. Troya Yılı kapsamında kapılarını açan ve kısa sürede rekor ziyaretçiye ulaşan Troya Müzesi de kapılarını kapatsa da dijital ortamda ziyaretçileri ile buluşmasına devam etti.
Çeşitli tarihi konularda bilgilendirmek ve müzeleri seven herkese Koronavirüs günlerinde hizmet etmeye devam etmek için Troya Müzesi, sosyal medya üzerinden canlı yayınlarına  başlandı.  Bu kapsamda takipçiler ile Canlı yayında buluşan Müze Müdürü Rıdvan Gölcük,    ‘Troya Hazinelerini Hitler'den Korumak’ isimli sunumu gerçekleştirdi ve bir dönemin yıkıp geçen imparatoru Hitlerden Troya hazineleri saklanmak üzere taşınırken gösterilen özenin müzecilik tarihindeki önemine değindi.
 
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük, 2.Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Bulgaristan’a girmesi sonrasında Türkiye’ye karşı doğrudan bir tehdit olmasa bile aldığı önlemler arasında müzecilik konusunun da olduğunu söyleyerek, tarihi belgelerle bir anlatım gerçekleştirdi.

Gölcük, sunumunda devlet belgeleri arasında müzelerin tahliyesine karar verilmesinin de bulunduğunu söyleyerek,  “Bu çok önemli bir belge. 1 Eylül 1939 Polonya’ya girdiği tarihte, öncü bir yaklaşımla Almanların saldırıya geçtiği gün biz müzecilik konusu bir önlem almışız. Ardından müzecilerden oluşan bir çalışma grubu kuruluyor. 1940 yılına ait bir belge diyor ki; Topkapı Sarayı ve Türk İslam Eserleri Müzelerindeki maddi ve sanat değeri yüksek eserler 436 adet sandığa ve Arkeoloji Müzesi’ndeki aynı eserler 55 sandığa doldurulmuş, maddi sanat değeri ikinci kalitede görülenler yerlerinde muhafaza edilsin deniliyor. Aynı zamanda tamir görmüş olanlar varsa, bu eserler taşınması durumunda kötüye gidecektir, yerlerinde koruyalım diye karar alınmış” dedi.
 
 İşçilerin Kaçırdığı Hazineler Türkiye’de Kaldı
 
Troyanın büyük hırsızı Schliemann’ın yanı sıra kazıda çalışan işçilerin de  Troya Hazinelerini kaçırdığını ancak dönemin Jandarma ekipleri tarafından yakalandığı için, hazinelerin Türkiye’de kaldığını belirten Müze Müdürü Rıdvan Gölcük “Troya hazinelerinden bir kısmı, Troya Müzesi’nde ve bu eserler müze açılırken İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden geldi. Yani  o dönemde önlemler alınırken, bu eserler İstanbul’daydı ve Troya hazinesine ait eserlerde o dönemde Niğde’ye doğru yola çıktı. Schliemann’ın kaçırdığı eserler bilinir bir de işçi hazineleri diye bilinen mesele vardır. Schliemann kazıları sırasında, işçilerin kaçırdığı altın eser grubu vardır. Dönemin jandarması yakalar ve yakalanan eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gönderilir. 19.yüzyıldan beri bu eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir ve ilk seyahatlerini Hitler tehditti sebebiyle Niğde’ye yaparlar. Aleksandu Tableti de Niğde’ye giderek Hitler tehlikesinden korunan eserler arasında” açıklamasını yaptı.
 
Eserlerin Yolculuğunu Mektuplardan Öğreniyoruz
 
Hitler mezaliminden eserlerin İstanbul’dan Niğdeye yola çıkma hikayesini İki Müze Müdürünün mektuplarından öğrendiklerini belirten ve mektuplaşmalardaki özenli cümlelere de değinen Gölcük “Bu işler olurken İstanbul Arkeoloji Müzesi müdürü Aziz Ogan’dır. Aziz Ogan, her sürecin içindedir ve bu döneme ait elimize geçmiş çok kıymetli mektuplar var. Mektubumun tarihi 1947 ve mektubu yazan kişi Hüseyin Arpacıoğlu. Hüseyin Arpacıoğlu, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde memur ve Niğde’ye gönderilen bu eserlerin korunması için yanına bekliyor ve Aziz Ogan, Hüseyin Arpacıoğlu’na mektup yazarak eserlerin durumunu soruyor. Hüseyin Arpacıoğlu’nun cevaplarından biri şöyle; ‘Aile yuvamız ve baba ocağımız olan müzemizin yakında tamirine başlanacağı haberine çok sevindim’ diyor. Kuruma bakış açışına bakınız ve diyor ki, ‘Her türlü terbiyeyi dünyanın gıpta ile baktığımı bu kurumda edindim’ ve son paragrafta eserlerin durumunu açıklıyor, ‘Eşyalarımıza gelince, evvelce de arz ettiğim şekilde rutubeti önlemek için, sık sık sandıkları odanın dört köşelerinde havalandırıyoruz, kireç, fare ve çeşitli varlıklar için de ilaçlar kullanıyoruz’ diyor. 8 memur ile beraber kontrol ettiklerini söylüyor” dedi.  
 
Önceden Sezdik ve Eserleri Tahliye Bile  Ettik
 
İşgal ettiği her ülkede müzeleri yerle bir ederek içindeki tarihi eserlere zarar veren bir Hitler, yönetimi ile karşı karşıya kalmaları halinde, o dönemde değerli hazineleri önceden tahliye edildiğini belirten Gölcük  “En iyi koruma müzecilikte o tarihlerde Türkiye’de olmuştur diyorum, buna inanıyorum ve belgeleri sunuyorum. Hitler, Sovyetlere girmeyeceği konusunda taahhütte bulunmuştu ama öyle olmadı. 1941 gibi Bulgaristan’dan çıktı ve Hitler Sovyetlerin üzerine yürüdü. Biz Trakya’da önlemleri alırken, Bulgaristan sınırından bizi takip ediyorlar ve şöyle bir korku yaşıyorlar; ‘Türkler büyük bir askeri hazırlığa girişiyorlar ve galiba Bulgaristan’a girecekler’ Yani neredeyse bizim saldıracağımızdan korkuyorlar. Aldığımız askeri önlemleri görünce ve çok şükür Türkiye’ye giremiyorlar, Sovyetlere giriyorlar. Sovyetlerde bulunan Hermitage Müzesi, Alman topçularının acımasızlığına maruz kalıyor, duvarında kocaman bir delik açılmış ve içerideki eserler parçalanmış. Sovyetler Birliği de bir tahliye uygulaması yaptı ama bizden iki yıl sonra. Kararı almaları iki yılı buldu. Hitler ordusu Sovyetler sınırına girdikten bir gün sonra tahliye etmeye başladılar. Biz yıllar önce o tahliye kararını almıştık” diye anlattı.
 
Troya, Gelibolu Bir Anadolu Muhafazasıdır
 
Gölcük, sunumunu şu şekilde bitirdi: “İyi ve orijinal konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. Katkısı olsun istiyorum. İstanbul Arkeoloji Müze Müdürü Aziz Ogan ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde görevini yürütmüş Tahsin Öz ve 1 Eylül 1939 tarihinde tahliyeyi karar alan belgeye imza atan dönemin devlet adamlarını hepsini rahmetle anıyoruz. Bugün bu kültürel mirasın bize ulaşmasında verdikleri büyük mücadeleyi, bu onurlu mücadeleyi bugün hayırla yâd ediyoruz. Allah gani gani rahmet eylesin hepsine. O tarihlerde Avrupa’nın en iyi müzecilik koruması Türkiye’de yapılmıştır. Avrupa kültür varlıklarını korumak noktasında maalesef çok kayıp yaşamıştır. Bu tabi ki onların suçu değil, Hitler yarattı bunları. Ama müthiş proaktif önlemler almışız hem askeri anlamda hem toplumsal anlamda hem de müzecilik anlamında. Almanlar Trakya’ya girebilir diye ülkenin büyük bir bölümü tahliye ediliyor ve İstanbul’daki eserleri de kurtarılmak isteniliyor. Bunun nedeni, toplumlar bu zor zamanları yaşarlar, yeniden ayağa kalkmak gerektiğinde çimento, kum, asker gibi o ayağa kalkışta kültürel mirasa da ihtiyaç duyulur. O kültürel mirastır ki biz bir arada tutan, bizi millet yapan. O dönemde Niğde’ye korunması için hangi eserler nakledildi? Topkapı Sarayı’ndaki kutsal emanetler ve aynı zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Roma eserleri, Lidya eserleri, Anadolu’yu Anadolu yapan her şey nakledildi. 1915 senesinde Anadolu topraklarını muhafaza etmek neyse milattan önce 1250’de de burada Troya Antik Kenti’nde Anadolu topraklarını muhafaza etmek o demektir. Troya da, Gelibolu da bir Anadolu muhafazasıdır. 1939-1941 yıllarında yapılan bu tahliye de milleti milleti yapan değerlerin muhafazasıdır” dedi.
 
Cuma Deren